Kelimenin tam anlamıyla bok gibi bir gece geçirmiştim. Ruhuma saplanan okları hissedebiliyordum. Ruhumu kemiren zihnimi kavuran ve bedenimi yoran şeyleri bir anlığına bile kendimden uzaklaştıramıyordum aksine uzaklaştırmaya çalıştıkça kendime ve çevremdeki herkese zarar veriyordum.
Bu durum ne zamana kadar böyle sürecekti bilmiyordum.
Kirpiklerimi kırpıştırdığımda hala Rubert'in göğsünde yatıyor ve kıpırdamıyordum. Sanki hiç uyku uyumamış gibiydim. Geceden kalan gözyaşlarının kaynakları zehir gibi yanarak canımı yakıyordu. Yüzümü yıkamalıydım. Bir eli sırtımda olan Rubert'a başımı kaldırıp bakınca uyuduğunu gördüm. Dudaklarının kıvrımını, çenesinin sert çıkıntısını, kaşlarının orantısını ve yüzüne yayılmış iki üç günlük sakallarını hayranlıkla inceliyordum. Saçları özgürce dağılmış bembeyaz yastığın üzerinde imza gibi duruyordu.
O an keşke her şey Rubert'a baktığımda hissettiğim gibi huzurlu olabilseydi diye düşünmeden edemedim.
Sıkıntıyla aldığım soluğu üflerken banyonun yolunu tutmuştum bile. Sıcak bir duş, yolu tıkanmış zihnimin damarlarını açabilirdi. Aynı zamanda duştan sonra sınıf gezisine katılmak zorundaydım. Çünkü artık beni idare edebilecek bir arkadaşım yoktu.
Şehir manzarasına bakan küveti su doldurup içine girdim ve başımın altına destek amaçlı kullanılmamış el havlusunu toplayarak yastık gibi yaptım. Önüme gelen vücut şampuanlarını suya boşalttığımda kafam deli gibi zonkluyordu. Saçlarımı salıp üzerimdekilerden kurtulduğumda sıcak suya kendimi bıraktım.
Duş beklediğim etkiyi göstermeyerek, unutmak istediğim tüm anıları zihnime elinde silahları olan askerler gibi hücum ettirmişti. Ağlamanın iyi geleceğini düşünen tarafım, artık ağlayacak halinin kalmadığını söyleyen tarafıma yenik düşüyordu. Suyun altına kayarak suyun beni neredeyse çeneme kadar hapsetmesine izin verdim. Gevşemek istiyordum. Mantıksız hayatımda hiç değilse birkaç şeyin doğru gitmesini istiyordum. Zamanı geriye alıp Sarah'ın beni ve Rubert'i görmesini engelleyebilseydim keşke.
Sarah. Gece gelmemişti. Sanırım Jade veya oda arkadaşı Melanie'den ödünç kıyafet istemişti. Tanrım. Ruhum bedenimin altında acıdan ve stresten deli gibi kıvranıyordu. Sarah'ın hiperaktif bir şekilde Jade ile şakalaştığını düşünmek. Bana kendimi ölesiye yalnız hissettiriyordu.
Onunla konuşmalıydım. Ama konu, henüz bu kadar tazeyken değil. Derim aşırı suda kalmaktan buruşunca artık çıkma vaktimin geldiğini biliyordum. Kalkmak için ellerimle yan taraftan destek alacağım sırada acıyla inledim. Yara olan avuçlarım suyla yumuşamış hatta bazı yerleri kanamıştı bile. Suya döktüğüm ürünler ellerimi acıtıyordu. Çıkıp ellerimi sarmam gerekecekti.
Vücuduma havluyu doladığımda elbiselerimi banyoya almadığıma binlerce kez lanet ederken sessiz olmaya çalışıyordum. Düşündüğüm ve umduğum tek şey Rubert'in şuan uyuyor olmasıydı. Yatak odası kısmından herhangi bir ses gelmediğini anladığım an derin bir rahatlamayla doğruldum, saçımda ki havluyu iyice sıkılaştırdım ve daha önce giydiğim çamaşırları kirli bölmesine ayırarak odadan çıktım.
Karşılaşacağım manzara en kötüsünden Rubert'in uyanmış olabileceğiydi, lanet olası üstü çıplak sıkı kalçalarının üstünde duran siyah bir pantolonla çarpışmak değildi. Havluyu düşüreceğimden öyle çok korkmuştum ki acıyan ellerimi unutup havluyu sıkı sıkıya tutmuştum.
Sonradan öğreneceğim şey ise açık yarası bulunan uzvun pürüzlü yüzeye dokunulduğunda oluşan acının bilinç kaybına sebebiyet verdiğiydi. Ellerim çektiği acıyla bana ihanet ederken, sızı ani bir hızla acıya ve oradan da gözümü karartacak kadar büyük alev topuna dönüşmüştü. Biri avuçlarımın içini canlı canlı kesiyor ya da asitin içine sokuyor olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTSAL
Fantasy"Hayır." diye bağırdım inatla. "Söylediklerinizin hiçbirini kabul etmiyorum. Ben bu değilim. Ben canavar değilim. Bugüne kadar nasıl yaşadıysam bundan sonrasında da o şekilde devam edebilirim. " Böyle olmayacağını adım gibi biliyordum. Ama kabulle...