OKULUM BİTTİ. ARTIK SIK SIK BÖLÜM PAYLAŞABİLİRİM. YENİ BÖLÜM BEKLEYENLERE BURADAN SELAM OLSUN :) HEPİNİZ SEVİLİYORSUNUZ. VOTE VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN. ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER....
Dersimin başlamasına daha iki saat varken dayanamayacağımı anladığımda okula gittim. Bunları çözmediğim süre boyunca bulunduğum her yer bana dar geliyordu. Aydınlanması gereken sırlar, arkamdan çevrilen işler vardı. Birde unutmadan sebep olduğum da bir cinayet...
Sabırsız koşum nihayet Ashton Duen'in kapısının önünde son bulmuştu. Şuanda kapıyı çalacak kadar kibar olduğumu hiç sanmıyordum. İçimde her dakika büyüyen öfkeyi kontrol altına alamıyordum. Cinayet muhabbetinin kimsenin duymasına gerek yoktu. Ama sesimi nasıl ayarlayacaktım. Bu kızgınlıkla, bu öfkeyle, bu suçlulukla...
Hızla kapıyı açarak bedenimi içeri attım. Okul profesörler hariç bomboştu. Herhangi bir öğrencinin dedikodu malzemesi olmayacaktım, güzel. Vücudumdaki adrenali kontrol altına alamayarak sertçe kapıyı kapadım. Ellerim titremeye, stresten bütün vücudum soğuk soğuk terlemeye başlamıştı.
Ve oradaydı. İki elleri cebinde masasının önünde öylece dikiliyordu. Beni bekliyormuş gibi bir tavrı vardı. Suratı... Ah tanrım düşündüklerim ve söyleyeceklerim hepsi zihnimde kaos yaratırken bu karmaşıklık midemi bulandırıyordu.
Gözleri beklenti ve konuşma ihtiyacıyla yüzümde geziniyor, ağzı tek kelime laf etmiyordu. Koyu kahverengi bir pantolon ve ona uyumlu krem rengi bir Lacoste giyinmişti. Kolunda da Choppers markasına ait siyah bir saat vardı. Hey, daha önce Choppers marka saat takmamıştım sadece amblemini görmüştüm fakat, bir şekilde o saatin o markaya ait olduğunu biliyordum.
"Bunu siz yaptınız!" Eğer kapı açık olsaydı büyük ihtimalle sesim bütün okulun koridorlarını dolduracaktı. Kapının kapalı olması sesimi bu lanet odada tutsak etmişti.
"Afolabi'yi siz öldürdünüz."
Vücudumdan yayılan kötü enerji onun umursamazlığını yavaş yavaş talan ediyordu. Tepki vermeden öylece duruyordu. Çıldıracağımı hissediyordum.
"İyi misin Diana?" Diye fısıldadı ve sonra bana yaklaşmaya çalıştı. İnat ve öfke bütün bedenimi kontrolü altına almıştı ve bunun içinden çıkmaya çalışıyordum.
Hepsi başarısız.
"Afolabi'nin ölümünden siz sorumlusunuz.! Değil mi? Size bir sorun olmadığını, söylediklerimi kimseye anlatmayacağımı söylemiştim." Titreyen sesim kontrolsüz gözyaşlarımın habercisiydi. Bu yüzden sakince derin nefes alarak devam ettim. "Neden yaptınız?"
Suratına bir mimik oluşması için bekledim. Dudaklarının kıpırdaması hariç yüzünde hiçbir değişiklik yoktu.
"Sana bunu kim söyledi. Bu kesinlikle saçmalık." Kelimelerini beni ikna etmek için değil sadece geçiştirmek için kullanıyordu. Çünkü söylediğim şeylerin doğruluğunun oda farkındaydı.
"Bunu kimse söylemedi." Diyerek soluklandım. "Nasıl öğrendiğimi biliyorsunuz."
Yine aynı şeyi yaparak, konuştuğumuz ciddi konuya rağmen pis pis sırıttı ve "Hayır." Dedi. "Hiçbir şey bilmiyorum."
"Günüme sizin bu boktan farkında değilim ya da bilmiyorum oyununuzla başlamayacağım. Yeterince kötü şey yaşıyorum zaten. Sadece sorduklarıma cevap vermenizi istiyorum." Diye bağırdım. "Lütfen!"
Parmaklarının üstünde yükselerek ukala gibi yüzüme bakmaya devam etti. "Karşılığında ben ne alacağım peki." İğrenç ve itici bakışları ayaklarımdan yüzüme kadar beni inceliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTSAL
Fantasy"Hayır." diye bağırdım inatla. "Söylediklerinizin hiçbirini kabul etmiyorum. Ben bu değilim. Ben canavar değilim. Bugüne kadar nasıl yaşadıysam bundan sonrasında da o şekilde devam edebilirim. " Böyle olmayacağını adım gibi biliyordum. Ama kabulle...