Sarah'ın kırdığı potlardan sonra bir daha onu Rubert'in yanında konuşturmama kararı almıştım. Ama bu beni her gördüğünde sinsice gülümsemesini engellemiyordu. Yaptığı şey hoşuna gitmişti. Beni rezil etmek. Rubert'in yanında beni utandırmak. Böyle yaparak birbirimize yakınlaştığımızı düşünüyordu. Bizim dile getirmediğimiz şeyleri o dile getirdiğinde sanki hissettiklerimizi kabullenebiliyormuşuz gibi... bu düşünceyle birlikte istemsiz bir şekilde belki de diyerek omuz silktim. Bu kabullenişimin ufacık bir kıvılcımıydı sadece.
Aklımı meşgul eden diğer şey ise bir hafta boyunca aynı bebeği defalarca zihnimde görmekti. Aynı şekilde bana bakıyor, elini uzatıyor ve gülümsüyordu. Zihnime işkence çektiriyor doğru düşünmemi engelliyordu. O bebekte beni çeken bir şey vardı. Terkedilmiş bu bebek kimindi ve neden zihnime giriyordu bilmiyordum.
Okulun bahçesinde oturup her şeyden uzaklaşarak kitap okuduğum sırada Sarah yine koşturarak yanıma geldi. Her zaman ki gibi nefes nefeseydi. Artık bu halleri panik atağımı tetiklemiyordu.
Neyse ki.
"Burada tam 110 dolar 20 sent var Di." Avucunun içindeki paraları gülümseyerek bana uzattı. Gözleri mutlulukla parlıyordu.
"Bu paralarda neyin nesi?"
Paraları zorla açtırdığı avucuma bırakırken "Chicago tatilimizden arta kalan diğer paralar." Diye kahkaha attı. "Loren bugün paralarımızı ayarladığını gelip almam gerektiğini söyledi. Yaşadığın şeyler yüzünden seni rahatsız etmek istemediğini söylemişti. Bu sabah gidip ondan paraları aldım, öğrenci işlerine gidip tatil için kaydımızı da yaptırdım." Konuşmasına nefes arası bile vermiyordu. En sonundan ellerini havada zaferle birbirine vurarak "Bir hafta sonra Chicago'dayız bebeğim!" dedi.
Gülümsemesini boş ifademle izliyordum. Gitmek istemiyordum. Ama onun hevesini yarıda bırakmak da istemiyordum. Sonuçta bu tatil için çalışmamla başlamamış mıydı her şey?
"Sarah tatile gitmek için pek doğru bir zaman değil bence. Ne dersin?" Zorla da olsa gülümsemeye çalıştım. Ama olmuyordu. "Hiç değilse cinayetin biraz unutulmasını beklesek."
"Asla olmaz!" bağırmasıyla gözleri aynı anda kocaman olmuştu. "Bu tatili ne kadar çok istiyorduk. Böyle oyunbozanlık yapamazsın." Küskün tavrına baskın gelerek hala konuşmaya çalışıyordu. "Diana, ne kadar kötü ve yorucu şeylerle karşılaştığının farkındayım. Kendini eve kapatarak bir şeylerin geçmesini bekleyemezsin."
Derin bir nefes aldım. "Tatile gidince geçeceğini düşünüyor musun?"
"Ne?" dedi aval aval. "Tabi ki iyi gelecek. Senin iyi olduğunu göreceğim bende iyi olacağım. İyi olacağına biraz da senin inanman lazım tabi ki."
Kolları bana dolanırken nefes almamı engelliyordu. Aynı samimiyetle bende ona sarıldım. "İyi olacaksın." Diye fısıldadı. "Söz veriyorum."
Belli belirsiz bir şekilde "Teşekkürler." Diye fısıldadım. Ona minnet duyuyordum. Tanrı'ya onun gibi deli dolu arkadaşım olduğu için içimden defalarca teşekkür ediyordum.
Kollarını benden uzaklaştırırken gözleri tekrar sinsilikle parıldarken, dudakları yukarı kıvrıldı. "Hem.." dedi. Ağır ağır konuşurken yavaştan dizinin üstünde ki biyoloji kitaplarını çantasına tıkıştırıyordu. "Bakarsın, bir türlü gerçekleştiremediğiniz şu özel öpüşmenizi Chicago'da Sears Kulesi'nin tepesinde gerçekleştirirsiniz." İç geçirdiğinde gözlerimi devirerek ona baktım. "Ah ne kadar romantik değil mi?"
Dirseğimle koluna vurunca kahkaha atarak oturduğu yerden kalkıp okula doğru koştu. Okulun kapısının önünde durup ellerini açarak "Seni seviyorum Diana." Dedi. Ve aceleyle içeri girdi. Oturduğum banktan önüme dönerken Sarah'ın sesini bir daha duyunca tekrar okula doğru döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTSAL
Fantasi"Hayır." diye bağırdım inatla. "Söylediklerinizin hiçbirini kabul etmiyorum. Ben bu değilim. Ben canavar değilim. Bugüne kadar nasıl yaşadıysam bundan sonrasında da o şekilde devam edebilirim. " Böyle olmayacağını adım gibi biliyordum. Ama kabulle...