Görülerimde ki bana acı çektiren bebek kendi bebekliğimdi.
Bu gerçek asla kabullenmek istemediğim bir şeydi. Hastalıklı, ürkütücü ve iğrenç. Gerçek ailemin Chris ailesi olmasını babamın editör John olmasını her şeyden çok istiyordum. Bu yaşıma kadar kandırılmamış olmayı istiyordum. Bundan sonra ki hayatımda yalnızlığa mahkum olmak istemiyordum.
Bunlar çok mu fazlaydı. Neden evren benim iyi isteklerimi kötü algılayıp her seferinde bana böyle karşılık veriyordu?
Hala elimde tuttuğum fotoğrafta ki görüntüye baktım. Hem üzgün hem de bomboştum. Vücudumun her yerine aynı anda iğne batırıyorlar ve sonrada beni kaynar suyla yıkıyorlarmış gibi acı çekiyordum.
Bebeğin akıbeti belli oldu!
Josh Waterhouse'in isimsiz kızı kendine bir yuva buldu. Josh'ın en yakın arkadaşı olarak bilinen John Chris arkadaşının bebeğine sahip çıktı. Chris ailesi yeni kızlarına Diana adını verdi.
Josh Waterhouse'in kızı asıl adını taşımayarak hayatına artık Diana Chris olarak devam edecek. Ve tanrı bilir böyle de ölecek.
Bakışlarım defterde ki el yazısına döndüğünde kafamda canlanan görüntüleri sonlandıramıyordum. Elimdeki gazete küpürlerini, defteri ve fotoğrafları alarak bir hışımla gizlice girdiğim odadan çıktım.
Merdivenin solundan dönerek oturma odası kapısının eşiğinde öylece annem ve babam bildiğim insanlara baktım. Babam bilgisayarında araştırmalar yapıyor, annemde yanında sessizce kalarak yeni aldığı psikoloji romanını okuyordu.
Bana neden bunu yaptıklarını bilmiyordum.
Bana yalan söylemişlerdi.
Babamın önüne dikilerek elimdekileri oturduğu koltukta yanında ki boş yere fırlattım. Sonra büyük kavgamızı başlatacak kelimeler ağzımdan kusarcasına çıkmıştı.
"Öğrendim." Diye bağırdım ortalığı inletecek şekilde.
Babam önce fırlattığım şeyleri anlamayarak bana "Neyi öğrendin?" gibi bir şeyler söylendi. Sonra üstte kalan defteri fark ettiğinde ki yüz ifadesini gördüğümde yazılan her şeyin doğru olduğunu anladım. İçerideyken boğazıma yer etmiş yumru artık gözyaşlarımla serbest kalıyordu. Odayı dolduran hıçkırıklarım annemle babamın bir şey söylemesini engellemişti sanırım çünkü hiçbir şey söylemiyorlardı. Ne yalan olduğunu, ne de doğru olduğunu...
"Artık odamı mı karıştırıyorsun Diana?"
"Ne!" sinirden ve ağlamaktan kurumuş boğazım konuşmamı engelliyordu. "Bana söyleyebileceğin onlarca şey varken sen sadece odanı karıştırmama mı kızıyorsun?" elimde kalan fotoğrafları sımsıkı tutuyordum.
Onaylamaz bakışlarıyla başı bir sağa bir sola sallandı. O sırada Sarah "Ne oldu?" diyerek salona gelmişti. Birde ona laf anlatamayacaktım.
Babamın hala konuşmadığını ve konuşmayacağını anladığımda "Evet, odanı karıştırdım. Çünkü bunu görünce hem senin hem annemin yüzü değişti." Bu sırada elimi kaldırmış izimi gösteriyordum. "Kötü bir şey olduğunu ve senin de bundan haberin olduğunu anladım. Kimse bana bir şey anlatmıyor." Sonra sarsılarak ağlamalarım bedenimi esir aldığında hala konuşmaya çalışıyordum. "Bu kadar belirsizlik arasında ne kadar korktuğumu tahmin bile edemezsiniz. Çok korkuyorum ve kimse bana yardım etmiyor."
Benimle beraber annemde ağlamaya başlamıştı. Babam öylece bana bakıyordu. Varlığını unuttuğum Sarah bana sarılıyordu. Ondan güç almaya çalışırken ne kadar aciz olduğumu bir kez daha anlamıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTSAL
Vampire"Hayır." diye bağırdım inatla. "Söylediklerinizin hiçbirini kabul etmiyorum. Ben bu değilim. Ben canavar değilim. Bugüne kadar nasıl yaşadıysam bundan sonrasında da o şekilde devam edebilirim. " Böyle olmayacağını adım gibi biliyordum. Ama kabulle...