Yatağımın üstünde karşılıklı bir şekilde oturduğumuzda gözlerimi kırpmadan yüzüne bakıyordum. Korkutucu şekilde ki güzelliği içimde saklanan saf karanlığı besliyordu. Ona karşı neden böyle olduğumu, neden bu şekilde hissettiğimi bilmiyordum. Kalbim kalbine ortak olmuştu sanki.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu fısıltıyla. Bu sırada onu izleyen gözlerim acı çekerek çenesine, oradan boynuna kaydı. Tşörtünün yakasının altında duran yara izine takılmıştım. Başımı hafif sağa yatırıp yakasına uzandım. Parmaklarım zorlanmadan yakasını açarken dehşet kokan yara izi meydana çıkmıştı.
"Bu izlerin nasıl geçeceğini düşünüyordum." Hafif dokunuşlarım teninde boynuna gezerken çok yavaş hareket ediyordum.
"Zamanla." Dedi. "Zamanla her şey geçiyor. İyileşecekler. İzleri bile kalmayacak."
Hala boynuna baktığım sırada "Seni suçlamadım." Diye itiraf ettim. "Gelemediğin için sana kızmadım. Ama hep yanında olmak istedim. Bu duyguyu durduramıyorum. Görünmeyen bir iple beni sana bağlamışlar ve sıkı düğüm atmışlar gibi hissediyorum." Bakışlarım tekrar yüzüne döndüğünde dudaklarımı zor kıpırdatabilmiştim. "Böyle hissetmem çok mu garip?"
"Bana hayatımıza dahil olup normal olan bir şey söyle." Gülümseyen Rubert keşke hep benimle kalsaydı. Endişeli, kızgın ve tedirgin Rubert beni korkutuyordu.
"Haklısın." Ve gülümserken bende ona katıldım. "Normal dışı şeyler alışacağım sanırım. Zamanla."
Birkaç saniye dudaklarımda yoğunlaşan bakışlarını fark ettiğimde ard arda gördüğüm iki rüya gerçekmiş gibi zihnime anıları yollamıştı. Parmaklarımın uçlarında ki uyuşmayı yok etmek için ellerimi yumruk yaparak öylece birkaç saniye bekledim. Rüyamda hissettiğim heyecanı şuanda da hissetmek zorunda mıydım? Hem de karşımda durmuş bütün hareketlerimi sorgularken.
Nefes alışverişini duyduğumda sanki soluğu dudaklarıma çarpıyor teninden yayılan ılıklık yanaklarıma vuruyordu.
Onu istiyordum. Ve bu gerçeklik yüzümün kıpkırmızı olmasını sağlıyordu. Ah Tanrım!
Uzanıp sol elimi tuttuğunda nihayet kendi tutkulu ve baş döndürücü hayallerimden sıyrılmıştım. Yeni izimi inceliyordu. Dudaklarında ki gülümseme sönerken parmaklarını izimin kıvrımlarında gezdiriyordu. Gözleri parmaklarıymış gibi dikkatli davranıyordu.
"Cadı olduğumu ne zamandır biliyorsun?"
Bana bakmamaya özen göstererek "Sana çok uzun gelecek süredir." Diye homurdandı.
Bana bakmamasına güvenerek gözlerimi devirip başımı belli belirsiz sağa sola salladım.
"Bana bunları mı anlatacaktın peki?" diye fısıldadım. "Sakladığın şey cadı olmam ve ailemin ölmüş olması mıydı?"
Güven verici ses tonu kulaklarıma dokunduğunda beni öldüreceğini söylese bile sakinliğimi bozmadan karşısında oturabilirdim. "Evet seni saklamaya çalıştığım gerçekler bunlardı."
"Ama öğrendim."
Derin soluğu aklımı karıştırıyordu. "Hem de benim tarafımdan değil." Diye soludu. "Bunları sana zarar göremeyeceğin bir şekilde ve zamanda anlatabilirdim. Ama planlar alt üst oldu."
Yarım ağızla sırıtırken onun yüzüne bakmayı reddederek, bakışlarımı ellerime odakladım. "Bizim hayatımız da planlar değil dakikalar önemli Bay Clouds."
Rubert ebeveynlerimin uyanmasına yakın evden çıktıktan sonra inanılmaz bir bıkkınlıkla hazırlanıp okula doğru yürümeye başladım. Sarah beni okul sokağının girişinde bekliyordu. Alnında ki kocaman sargı bezini çıkartarak onun yerine daha küçük ve daha göze batmayacak bir sargı bezi yapıştırmıştı. Her zaman ki gibi hiperaktif olmasını beklediğim Sarah dalgın, sessiz ve düşünceliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTSAL
Fantasy"Hayır." diye bağırdım inatla. "Söylediklerinizin hiçbirini kabul etmiyorum. Ben bu değilim. Ben canavar değilim. Bugüne kadar nasıl yaşadıysam bundan sonrasında da o şekilde devam edebilirim. " Böyle olmayacağını adım gibi biliyordum. Ama kabulle...