Bölüm 24 - CHİCAGO

50 4 0
                                    



Jackson'ın, Lakewood'a 45 dakikalık mesafede ki evinden çıktığımızda vakit akşamüstüydü. Kasvet tüm şehri sarmış sonrasında da yağmurla süslemişti. O yüzden bölge buram buram nemli toprak kokuyordu. Araba da evime doğru ilerlerken içimde ki değişik kıpırtıya alışmaya çalışıyordum. Yeni bir şeyler, öğrenmenin ve bir şeyleri başarmanın katıksız heyecanı içimi heyecanla dolduruyor, daha fazlasını yapabilmek için bana cesaret veriyordu.

Cadılığımı kullanabiliyordum.

Fakat Jackson ilk gün için yeterli olduğunu söylediğinde üstelememiştim. Çalışmanın devamın da bir de Rubert'tan sonra büyük babam yaşında ki Jackson'ı bir yerlere fırlatmak istemezdim.

Ön camın yüzeyinde süzülen yağmur damlalarını izlerken Rubert "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu.

Sileceklerle hipnotize olmuş zihnimi toplamakta bir anlık güçlük yaşamıştım. Gözlerimi ovalayıp ona baktım ve tatlı olduğunu umduğum bir gülümseme takındım.

"Bunu sana mı sorsak?" Daha fazla sırıtmamak için yanağımın iç tarafını dişledim. "Sonuçta bir yerlere fırlatılan sensin."

"Açıkçası inanılmaz bir deneyimdi." Boğuk bir şekilde gülümsedi.

"Benim için de öyle."

Konuşmanın devamında başımı ona çevirip bakmaya başladım. Araba sürmesine, direksiyonu kavramasına, yolu dikkatle izlemesine ve onu izlediğimi fark ettiğinde ki hafifçe kalkan kaşlarına...

Minnetle "Teşekkürler." Diye mırıldandım. "Böyle bir şeyi düşündüğün için gerçekten teşekkür ederim."

"İyi hissetmen her şeyden önemli." Yağmur bu arada daha çok hızlanmıştı. "İlerde daha fazlasını yapabileceğini biliyorum."

"Umarım."

O an başaracağıma inancım tamdı.

Evin önünde durduğumuz sırada yağmurdan ıslanmamak için yağmurluğumun şapkasını kafama geçirmiştim. Elim kapı koluna gittiğinde "Görülerinde ne gördüğünü biliyorum." Dedi.

Tamamıyla unuttuğum konunun acımasızlığıyla bir an öylece kaldım. Ona bakamadım. Bir şeyler sormalı ve cevap vermesini beklemeli miydim?

"Bana neler olduğunu sormayacak mısın?" diye sordu.

Ellerimi kucağımda birleştirip "Sabah sormuştum zaten." Dedim.

Arabanın kontağını kapatıp karanlıkta ve sessizlikte kalmıştık. Kesik kesik nefeslerim arabanın içinde resmen yankılanıyordu.

"Bazen birilerini yok etmem gerekebilir." Vücudunu hafifçe bana doğru çevirdi. Ve bu hareketi bütün kokusunu zihnime, ciğerlerime ve tüm kalbime dolmasını sağladı. "Bu ilk değil."

Aniden başımı ona çevirdiğimde nefes almakta zorlanıyordum. "Bunu konuşmak zorunda değiliz." Tekrar kapıya uzanıp bir soluk mesafesinde kendimi dışarı attım.

Tam karşımdaydı. Kapımın önünde, yüzümün birkaç milim uzağındaydı. Alacağım nefes genzimde takılı kalmıştı.

"Sen." Dedim kekeleyerek. "Sen... Nasıl?"

"Benim de yeteneklerim var Diana." Dedi. "Beni küçümsediğini düşünmeye başlayacağım."

Kupkuru olmuş boğazımla konuşabileceğimi düşünmüyordum. Evime gizlice ve sessizce girebilen bir adamın bu hareketi beni neden korkutmuştu? Onunla ilgili her şeyi merak ederken neden şuan duyacağım şeylerin tahmini bile beni korkutuyordu?

KUTSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin