İçtiğim ve etkisini göstermeyen o kadar bira uykudan sonra bana kendini hatırlatmaya yetmişti. Rubert'in çağırdığı taksiyle otele giderken gözümü açmakta zorlanıyordum. Başım deli gibi ağrıyor, durmadan kusuyordum. Berbat bir haldeydim.
Otele geldiğimde o gün ki gezilerin hiç birine katılmamış akşama kadar deliksiz odamda uyumuştum. Sarah yüksek ihtimalle rahatsızlandığımı söyleyerek beni idare etmişti.
Akşam 7 gibi ancak uyanabildiğimde hala kendime gelememiştim. Güzel ve rahatlatıcı bir duştan sonra yatakta uzanırken Sarah'da ancak geziden gelebilmişti.
Ağrısı yeni dinen başım Sarah'ın sonsuz sorguları sayesinde tekrar başlamıştı.
Nereye gitmiştik?
Evi neredeydi?
Öpüşmüş müydük? Ya da İleri gitmiş miydik?
Sarhoş olduğumda olan şeyleri hatırlıyor muydum?
Kesinlikle hatırlıyordum. Ne yaptığımdan ne söylediğime ve ne duyduğuma kadar... omurgamdan yükselen ürpertiyi Sarah'a belli etmemeye çalışıyordum..
Odamızın kapısı çaldığında Sarah zıplayarak kapıya yöneldi. Ben yataktaki yatar pozisyonumu hiç bozmamıştım Birkaç saniye sonra holün sonunda Sarah adımı seslenmeye başladı. Oturduğum yataktan kalkmadan kapıyı görecek şekilde eğildim. Bu hareketim yüzünden az kalsın yere yapışıyordum.
Kendimi zorda olsa yere düşmekten kurtararak "Ne var?" diye cevap verdim.
"Buraya gelmelisin. Sana paket var." İmalı gülüşüyle hemen yataktan fırladım.
Kırmızı ceketli ve siyah pantolonlu otel görevlisi bir elinde geniş kırmızı bir paket diğer elinde de rengârenk çiçek dolu bir buket tutuyordu. Beni görünce gülümseyerek "Bayan Chris?" diye sordu.
"Evet. Benim." Kısa bir an Sarah ile göz göze geldiğimizde kaşlarını kaldırarak görevliyi süzmeye devam etti.
Elindekileri bana uzatırken "Bay Clouds bunları sizin için göndertti.." dedi.
Teşekkür ederek elindekileri almaya yeltendiğimde Sarah genç çocuğun elinde ki kırmızı kutuyu anında kaptı. Çocuk Sarah'ın bu hareketi karşısında sakince gülümsedi. Elinde kalan çiçekleri aldım ve kapıyı kapatıp öylece bu anı sindirmeye çalıştım.
Elime aldığım çiçek buketine hayranlıkla bakarken içinde ki sıkıştırılmış notu çok sonradan fark etmiştim. Buzlar prensi Rubert Clouds'un böyle bir incelik yapması etrafındaki buzları erittiğine bir işaret miydi acaba? Şaşkın şaşkın oda kapısının önünde dikilmiş hala çiçeklere bakıp sırıtıyordum. O kadar afallamıştım ki aklıma notu okumak bile gelmiyordu. Sarah bir hışımla beni lobiye bakan kapıdan uzaklaştırıp içeri çekti.
"Aman tanrım." Diye mırıldandı Sarah. Oda benim gibi hayranlık ve hafif bir kıskançlıkla elimde ki rengârenk bukete bakıyordu. "Birisi Rubert'in böyle buket göndereceğini söylese hayatta inanmazdım. Ama yapmış." Eliyle havada bir şeyleri savururken "Ön yargıların canı cehenneme. Şimdi çatlayacağım. Kutuyu açabilir miyim?" diye sordu.
"Ta...tabi." Heyecandan boğazım kurumuştu. "Bende merak ediyorum."
Kutuyu açmaya çalışırken bir yandan da söyleniyordu. "Bu kadar soğuk olmanı anlayamıyorum Di. Hani senin panik atağın ner—." Kutuyu açmasıyla benim gözlerim büyümüş onunda hararetle devam ettiği cümlesi hızla kesilmişti.
Kutunun içinde ki özenle katlanmış kırmızı elbiseyi ikimizin de görebileceği şekilde kaldırdığında bir ağızdan "Aman Tanrım." Diye fısıldadık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTSAL
Fantasía"Hayır." diye bağırdım inatla. "Söylediklerinizin hiçbirini kabul etmiyorum. Ben bu değilim. Ben canavar değilim. Bugüne kadar nasıl yaşadıysam bundan sonrasında da o şekilde devam edebilirim. " Böyle olmayacağını adım gibi biliyordum. Ama kabulle...