Bölüm 7 - DAVETSİZ DİNLEYİCİ

345 26 10
                                    

Hayatımın en iyi, en rahat ve en güzel uykusuna dalışım beni olağan dünyamdan çekip almıştı. Gözlerimi açmadan duyduğum şeyler dal çıtırtılarıydı ve ben şuan Rubert’in kucağındaydım. Üşüyordum. Rubert’in göğsüne yüzümü biraz daha yaslayarak ısınmaya çalıştım.

Karanlık taş koridorda bütün gücümle koşarken soğuk tenimden vücuduma sızıyor gibiydi. Hala koşuyordum. Dönüp arkama baktığında kırmızı ve gri gözlü bir şeylerin beni kovalamaktan vazgeçmediklerini gördüm. Karanlıkta sadece parlayan gözler görüyordum ve şeklini bilmediğim, arkamda hırıldayan şeylerden delicesine kaçıyordum. Durmak bilmiyorlardı. Hırıltılar yakın biraz daha yakına geldikçe akciğerlerim yavaşça iflas etmeye başlamıştı. Sonra arkamdan bana seslenen bir ses duyduğumda hızımı yavaşlatmadan tekrar dinledim.

‘Diana! Bekle!’

Ses Rubert’a aitti ve ilerisini düşünmeden duraksayarak geriye döndüm. Beni bu yaratıklardan da koruyacağını düşünerek durdum. Her şey sanki bir saniyede gerçekleşmişti. Üzerime çarpan ağırlık beni yere ittiğinde üzerime çıkmış ve sağ kolumu zemine bastırmış, sağ bileğimde ki yanmayla çığlığım, beni gerçek dünyaya sürüklemişti.

Ne kadar uyuduğumu, ne kadardır Rubert ile ormanda kaldığımızı bilmiyordum. Fakat şuan ki koku zihnimde ki tanıdık anıları teker tekrar canlandırıyordu. Jason’dan beni kurtardığı gün evime kadar bırakması… Evet, Rubert’in arabasındaydık. Yavaşça gözlerimi aralayıp soluma baktım. Araba sürüyordu. Çalan bir müzik yoktu fakat direksiyonda ki parmakları belli bir ritim halindeydi. Üşüdüğümü anlamış olmalı ki içerisi sıcacıktı. Halimden memnun olarak ve üzerime örttüğü montuna biraz daha sarılarak doğruldum. Kokusunun, üzerimde yarattığı etkiyi anlayamıyordum ve bu bilinmezlik, bu gizem kara delik gibi beni içine çekiyordu. Yinede hoşnuttum.

Uyandığımda sol avucumla sağ bileğimi yokladım. Rubert’in bilekliği parmaklarıma dolandığımda soluğumu düzene sokmaya çalışıyordum.

“İyi misin? Kabus mu gördün?” Rubert gözlerinde ki telaşla bana bakıyordu.

“İyiyim.” Diye fısıldadım boğazımda ki kuruluğu gidermeye çalışarak. “Evet, kabus gördüm. Ama… Araban…”

“Benim okuldan sizinle gelmediğimi hatırlamıyor musun?”

Bileğimi ovarken “Tanrım.” Diye fısıldadım. “Hatırlayamıyorum özür dilerim.”

Kulağımı okşayan tınısı küçük bir gülümsemeyle kulağıma ulaştığında “Ne zaman benden özür dilemekten vazgeçeceksin Diana?” diye sordu.

Cümlesinin barındırdığı derinliği hissettiğim an gülümseyerek ona baktım. “Beni özür dileyecek konuma getirmediğin zaman.”

Bakışları yola döndüğünde hala gülümsüyordu ve haddinden çok fazla uzun süredir ona baktığımı anladığımda elektrik çarpmış gibi başımı çevirdim. Hava yeni yeni aydınlanmaya başlıyordu. Yollar, geçtiğimiz caddeler bomboştu. Yoldaki çizgileri takip ederken daha dün ormanda yaşadığımız gecenin görüntüleri gözlerimin önünden şerit gibi geçiyordu.

Rüya gibi gerçekten çok uzak hissettiğim şeyin yanı başımdaki varlığı inanılmadık her şeye inancımı güçlendiriyordu.

Rubert’le birlikte eve geldiğimizde beni kapıdan bırakıp gitmek yerine durumu anlatabilmek için, eve babamın karşısına gelmişti. Bu hareketini neredeyse ağzım açık şekilde hiçbir yorum yapamadan izlemekten başka bir şey yapamadım.

“Evlat, durumu bize anlatıp merakta bırakmadığın için sana minnettarız.” Babam gülümseyerek Rubert’a minnet duygularını dile getirirken gelip bana sarılarak girdiğim şoktan nihayet çıkmamı sağlamıştı.

KUTSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin