Bölüm 91 (Ö.B)

3K 349 1.1K
                                    


Bir gündü. Basit bir gün işte. Asla tahmin etmeyeceğim bir olayla karşılaşmış, başımıza gelmeyen kalmamıştı. Siz de iyi biliyorsunuz. Ayşenur'u o bölümün ortasında sallanırken gördüğüm an ki halimden bu yana, çok şey yaşamıştık. Her şey bir yana bize hatıra olarak, kötü bir hatıra olarak kalmış olsa da, güzel yanları da vardı işte. Mesela Kutay gibi. Mesela dostluklarımız gibi... Asla tahmin etmeyeceğim o olayı yaşayıp devamı gelirken hayatımın nasıl bir dönüm noktasına girdiğini idrak edememiştim. Bana ve çevremdeki herkese çok şey katmıştı. Saymaya kalksam dizi film olacak kadar çok şey... O yüzden onları saymayıp, tahminim dışında gelişen diğer olayları sayıyordum artık.

Kutay askerdeyken canımı dişime takıp uğraş verdiğim galerimizin açılışının üzerinden 113 gün geçmişti. Bununla beraber evlilik teklifi alışımın üzerinden 112 gün geçmişti. Her sabah kalkıp galeriye geliyor, yine canımızı dişimize takarak çalışıyorduk. Bizim hayat felsefemiz böyleydi. Canımız dişimizde, sürekli uğraşıyorduk. Bir şeyler için çabalıyor, durmadan adımlar atıyorduk. Attığım her adımda Kutay benim yanımda, attığı her adımda ben Kutay'ın yanındaydım.

"Yenge!" diye bağırdı Eray dışarıdan, "Bir baksana buraya."

"Gene ne var ya?" diye seslendim. Yılmayıp, usanmayıp, bitmek bilmeyen azmiyle sürekli olarak ya Kutay'a sesleniyordu, ya bana. Yada direkt kapılarımıza dayanıyordu.

Askere de gidemedi bu çocuk Ezgi.

Gitmeyecekmiş. Ben onu bir iki ay yanımızda durup askere gider diye yanımıza almıştım Sebo. Adam açıktan okuyormuş diye askerliğini erteletmiş.

Siz de bir kere öpüştüğünüzü gösterin.

Oldu be. Başka derdiniz var mı?

"Ne oldu?" dedim bıkkın bıkkın dışarıya çıktığım zaman. Elinde arabaları sildiği bez, yanında üç tane adam vardı. "Yenge araba alacakmış bu abiler," dedi olağan dışı bir durummuş gibi. Burası neydi? Galeriydi. Zaten araba almaya geliyordu insanlar buraya. Tutup da mandalina seçmiyorlardı.

"Buyurun beyefendi?" dedim adamlara dönerek. "Burası sizin mi?" diye sordu kırklı yaşlarda fiyakalı giyimli bir adam. "Evet, buyurun?" dediğimde elini benim arabamın üzerine koydu. Kutay her sabah almaya geliyordu ama benim evim, yani Fatma teyzemin evi buraya uzaktı. Kutay her sabah onca yolu tepip geriye dönüyordu ki, Mercan halayla beraber yaşadıkları ev buraya daha yakındı. Ben de bir galerici olarak artık kendi arabamın olması gerektiğini düşünüp bir tane almıştım.

"Bu arabayı istiyorum!" dedi adam damdan düşer gibi. Elini kırmızı Mercedes A180'imin üzerine bir kez vurdu. Vuramazdı. Ben arabamı seviyordum. Ona da satamazdım.

"Beyefendi o benim arabam ancak satılık değil..." dedim net bir şekilde, elimle içeriyi işaret ettim, "Buyurun içeride diğer arabalarımıza göz atalım, isterseniz."

"Ben bunu istiyorum." Söylediği çok açık ve netti ancak içeride de aynısı vardı zaten. Neden benimkiydi? "İçeride yardımcı olayım beyefendi," deyip üç adım atarak yanlarına yaklaştım, "Aynısı içeride de mevcut, Buyurun bakalım arzu ederseniz?"

"Ben bunu istiyorum," dedi ikinci kez, "Bu arabayı istiyorum." Sinirlendiğini ve karşımda müşteri olduğunu unutmayarak boğazımı temizledim. "Beyefendi içeride de aynısından var demiştim, arabam satılık değil."

"Ben de aynısını söyledim yenge, ama dinlemiyor ki. Ondan seslendim sana." Eray'ın yüzüne baygın baygın bakıp tekrar adamlara döndüm. Eray sanki başka zaman hiç seslenmiyordu. Utanmasa çişi geldiğini sahi bize söyleyecekti.

OKULDA SAPIK VAR (Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin