Bölüm 71

2K 411 706
                                    


Yaşadık, yaşıyoruz, yaşayacağız. Hayatımızın özeti tam anlamıyla 3 kelimeden ibaretken neden böyle yaşadığını sorgulayan onlarca insan sayabilirim size. Yaşadık, çünkü yaşamamız gerekiyordu. Yaşıyoruz, çünkü yaşamamız gerekiyor. Yaşayacağız, çünkü yaşamamız gerekecek. Başka bir anlam içermeyen şu cümlelerde neden sorguladığımızı bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa, o da bizim hayatımızın sınavıydı. Herkesin bir sınavı olduğu gibi, bu yaşadığımız süreçte bizim hayatımızdı, hayat sınavımızdı. Sabrımız ölçülüyor, her seferinde daha ağır bir darbeyle sınanıyorduk. Çünkü yaşamanın anlamı buydu. Ne kadar acıya, kedere, üzüntüye, mutluluğa göğüs gersek, daha fazlası bizi bulmak zorundaydı. Sana az denk geldi, al biraz daha yaşa der gibiydi aslında...

"Desko bana alınmadın değil mi?" diye sordu Dilara otoparkın soğuk zemininde yan yana otururken. Nöbetleşerek Nuri'nin yanında bekliyor, onun itiraf etmesini istiyorduk. Ne elektrikli sandalye, ne buzlu kovalar, ne biber gazı, hiçbirisi bir işe yaramamıştı. Adam iyice salağa dönmüştü ama, konuşmama konusunda ısrarla bizi sınıyordu.

"Saçmalama," dedim ona doğru dönerek, "Oyunu başlatan bendim zaten..."

"Ne bileyim? Hani diyorlar ya her şakanın altında bir gerçeklik payı vardır diye, ondan sordum..."

"Şaka yapmadık Deskmate. Bayağı adamı buraya getirmek için oyun oynadık. Tiyatrocu olduk sonunda." Gülümseyerek, "Yalnız senden iyi bir oyuncu olur," dedim, "Bence kendini buralarda harcama."

"Benim canım çizimlerim, mis gibi kalemlerim varken başlarım oyunculuğuna. Çizmek hayat felsefesi aga bizde," dedi ciddi ama gülen yüzüyle. Haklıydı. Biz çizmeyi severdik, çizdikçe içimizdeki değişimleri kağıda ve bilgisayara aktarırdık. Bazen sadece kafamızda kurduğumuz parçaları çizime döker, onları canlandırmak isterdik. Yani hiçbir zaman oyuncu karakteri canlandırmak istemedik, makina parçaları daha çok ilgimizi çekti.

Dünyayı bile baştan çizmek istiyordum bazen. Adalet dolu, kadın erkeğin eşit olduğu, her fırsatta yenen hakların olmadığı, herkesin rahatça dolaşabildiği bir hayatı barındıran bir dünya isterdim, aslında çok büyük bir istek değildi benimkisi. Neden bunlar olmayıp, her gün kadın cinayetleriyle uyanıyorduk yeni güne? 117. günün sonunda da aynı şekilde en başa dönüp bunları sorgularken Çiğdem yanımda kalıyordu bu gece. Kutay ve Eray Nuri'nin yanındaydı. Kızları, ben dahil hiçbirimizi gece istemiyorlardı. Gündüzleri elektrik erkeklerinden en az 3 tanesi derse girmeyip nöbet tutarken, ders bitimlerinde geceye kadar ben sürekli otoparkta duruyordum. Yokluğunu yine kaçtı olarak düşünüyordu herkes, kimseye çaktırmıyorduk.

Mahkeme günü sabahı olduğunda, yani 105. gün Kutay'la beraber kalkıp heyecandan kahvaltı bile yapamadık. İçim bir garip, dışım gripli gibiydi. Ara sıra burnumu çekiyordum ama hasta olmadığıma kavak ağacım inanmıyordu. "Bak üşüttün oralarda," dediğinde aslında kendi sesi bozuktu. Gece de yatmadan önce ıhlamur kaynatıp içirmiştim ama şifayı kapmıştı.

"Sen kendine bak, gece 8 kere hapşırdın Kutay'cım. Ayrıca da ateşin yükseliyordu, yorganı üzerinden çektim."

"O kadar dikkat ettin yani bana," dedi şerefsizce gülerek. Artık müdavimi olduğumuz mahkeme kapısının önüne gelmiştik. Saati ve şahitlik yapacak diğer kişileri beklerken oturduğumuz sandalyeyede başını duvara yaslayıp gözlerini kapattı.

"Bak iyice hasta olacaksın," dediğimde gözlerini açmayıp, "Sus Ezgi," dedi, "Rüyadayım, uyandırmazsan iyi olur."

Ne güzel söyledi benim aşkım.

Umarım rüyalar tersine çıkmaz Sebo. Ben o kadar rahat değilim.

Sen ne zaman rahatsın anam zaten?

OKULDA SAPIK VAR (Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin