Çıldırın çıldırım Ezgi için çıldırım diye tezahüratlar yapacağım artık. Bugün başka bölüm gelmeyecek bilginiz olsun. İyi seyirler. Yorumlarınızı ve düşüncelerinizi belirtmenizi söylememe gerek yok sanırım. Bende hepsini okuyayım bakayım neler tahmin edeceksiniz.
Ezgi'nin anlatımıyla...
Haberi ekranda görüp, haberin bitmesi üzerine yerimden kalkmam 28 saniyemi aldı. 28 saniyede şoku üzerimden anca attım. Kutay, babasını galeride yakmış mıydı? Buna nasıl cesaret etmişti? Hadi onu geçtim, bir hafta boyunca ortalarda görünmeme sebebi tamamen babasını orada tutmak mıydı? Aman Allah'ım bende neler düşündüm?
Montumu aldığım gibi ayakkabılarımı giymeden, öylece ayağıma geçirip merdivenlere baktığımda Murat'ı gördüm. Bir şok daha.
"Hayırdır yenge? Bu halin ne?"
"Koş Murat, koş," deyip merdivenleri ışık hızında indiğim gibi dışarıya çıktım. Peşinden koşarak geliyordu.
"Ne oldu yenge?"
Taksi durağına koşarken kolumdan tutup durdurdu. "Haberlerde Kutay çıktı. Babasını galeride yakmış, savcılığa götürülüyor. Yanına gitmemiz lazım." Tekrar koşacağım zaman sokağın başındaki arabanın ışıkları yandı. "Araba babamın yenge, bendeydi. Atla."
Yolda kızlara yazıp haberi söylerken hepsi gruptan bana yazıyordu. Hepsi haberi görmüş, haberleri açmamı istiyorlardı. Yanına gittiğimi, yolda olduğumu söyledim.
Savcılığın önüne gelmemiz Murat sayesinde 8 dakika 27 saniyemizi aldı. Arabayı daha durdurmadan kapıyı açıp dışarıya atladım. Gözümü ilk çarpan kişi Atakan abi oldu.
"Atakan abi Kutay nerede?" Nefes nefese konuşurken yanındaki kişilere baktığımda, Kutay'ın amcası tahmin ettiğim kişi cevapladı. "İçerideymiş, bekliyoruz bizde."
Fatih abiyi arayıp daha ilk çalışta telefonu cevapladı. "1 dakika sürmez abicim, geldim." Kapatıp tekrar Atakan abiye bakacağım zaman Mercan halanın sesi geldi.
"Abi, Kutay nerede?" Koşarak yanımıza doğru geliyordu üstü başı ev haliyle. Gerçi hepimiz öyleydik. Atakan abinin babası onu sakinleştirmeye çalışırken Murat telefon görüşmeleri yapıyordu, Fatih abi geldi.
"İçeride mi?"
"Evet," dediğimde koşturarak içeriye girdi. Dilara'yı arayıp Defne abladan yardım istedim. Ortalık telaştan toz duman olmuştu. Herkes bir yandan ağlıyor, bir yandan yakınıyordu.
"Nasıl yaptın be çocuğum bunu?" dedi Mercan hala ağıt yakar gibi, "Mahvettin kendini. Değer miydi onun için gençliğini yakmaya?" Kutay yanmaya ve yakmaya ne kadar meraklı olursa olsun ben yanmaya meraklı değildim. 1 hafta boyunca yanımda yokken yeterince yanmıştım. Onun başını yakmayacaktım. Bunu yok yere yapmamıştı. Babasını yok yere yakmamıştı.
Fatih abiyle Defne ablayı savcılığın kapısında görür görmez koşup yanlarına giderken ikisi de el işareti yapıp durmamızı istediler, diğerleri de yanımdaydı.
Kutay'ın elleri bu sefer önden kelepçeli iki kolunda iki asker varken kapıdan çıkartmaya başladılar. Kapıdan 8 adım uzaklıkta araç vardı. Muhtemelen ona bindireceklerdi.
Hepimiz birden onun yanına giderken askerler uzak durmamız için uyardılar. "Yakın temas yok, görüş yok." Hala hızlıca arabaya doğru götürürlerken Defne abla askerlerin birinin kulağına bir şeyler söyledi. Arabanın önünde durdular. Çökmüş duruyordu diyeceğim yalan olacak. Hala kendinden emin duruyordu. Gözünü bile kırpmadan bunu yaptığından o kadar memnun ki... Olmayanı oldurdum gözüyle bakıyordu gözümün içine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKULDA SAPIK VAR (Serisi)
Teen Fiction17 sene öncesinde bu proje hazırlanmıştı. Proje hayata geçerken kime vuracağı belli değildi. Ezgi'ye dokundu rüzgarı, Kutay'a değdi Ezgi kokusu. Var oluş sebeplerini unutturdu başlarındaki hasta ruh. Kayboldular, birbirlerinde buldular kendileri...