Bir keresinde demiştim ki, Biz mi belanın üzerine yürüyoruz, bela mı bizim üzerimize yürüyor bilmiyorum ama birbirimize yaklaştığımız kesin... Hem biz onun üzerine yürümüştük, hem o bizim üzerimize yürümüştü. Biz asıl karakterler olarak bu olayın başında 8 kişiydik. Sonra bize elektrik erkekleri dahil olmuştu. Daha sonra Ozan, tekstil kızları, müdür derken bütün okulu arkamıza almıştık. Biz belanın üzerine yürümekten korkmamıştık ama bela da bize yürümekten korkmamıştı. Biz her defasında parçalanırken, o bizi daha da parçalamak için elinden geleni yapmıştı. Bu bela bizi uçurumun kenarından atlamaya niyetliydi. Ama uçurumun kenarında ayağı takılıp düşen o olmuştu. 120 gün, tam olarak 120 gün karşimizin öldüğünü düşünmüştük. Her gece gökyüzünde onunla konuşup kafayı yemiştim. O sınıfa kapatıldığımda ben burada iyiyim demişti Ayşenur. Mezarına gitmiştik. Ailesine destek olmak için kızlar sürekli yanlarındaydı. Biz Ayşenur'un kanını masada bırakmayacağımıza yeminler etmiştik. Bir kere bile birbirimizden ayrılmamıştık. Hangimiz düşse tutup elinden kaldırmıştık. Dizlerimiz kanamıştı, pansuman yapmıştık. Beraber ağlamıştık, beraber üzülmüştük, beraber yıkılmıştık. Her düştüğümüz yerde dizlerimiz kanarken kan izlerimizi yürüdüğümüz yollara bırakmıştık. Şimdi o yoldan geri dönüp eski hayatımızı mı yaşayacaktık, yoksa yola devam edip daha da mı canımız yanacaktı, bilmiyorduk. Bildiğimiz tek şey, biz bu yolda giderken Kutay'a söylediğim gibi çiçekler ekmemiştik. Şimdiden sonra bu yoldan gitmeyip kendi ellerimizle yeni bir yol kazacaktık. Asfaltı olmayacaktı, muntazam olmayacaktı, geniş bir yol olmayacaktı ama biz ellerimizle yapacaktık kendi yolumuzu.
Mahkeme salonundan kolunda askerler eşliğinde dışarıya çıkartılırken bileğine takılan kelepçelerden dolayı rahatsız görünüyordu. Hasta ruhu daha da hasta olacaktı, beyin diye bir şey kel kafasının içinde olmayacaktı. Cezanın en ağırını kendisi yaşayacaktı.
"Sana ne demiştim?" diye bağırdı Ayşenur önüne geçerek, "Ben buradan kurtulurum ama sen kurtulamayacaksın! Şimdiden sonra kendi filmini seyret Nuri Alço kılıklı hasta herif!" Kahkahaya atmaya başladı. "Asıl sen şimdi yaşayan bir ölüsün Nuri. Sana her hafta don getireceğim. Donlarına not yazacağım! Yeni hayatına hoşgeldin Nuri! Bu hayata alışsan iyi edersin." Bir anda tekrar ciddileşti. "Sen de bana aynen bunları söylemiştin!" Ozan, Ayşenur'un kolundan tutup kenara çekmesiyle askerler Nuri'yi dışarıya çıkartmaya başladılar. Başı öne eğik duruyordu, kaldırıp insan yüzüne bakacak yüzü yoktu. Kel kafasını diri diri kaynatıp kelle çorbası yaparak Uludağ'daki aç kurtlara yedirmek istiyordum hala. İçim, yaşadığımız onca eziyetten sonra soğumamıştı ama cezasını çekeceğine seviniyordum. Uludağ bile sönmüş yanardağdı, ben değildim.
"Karşim," demesini o kadar özlemiştim ki, dediği an boynuna sarılıp 120 günlük acı dolu hayatımın acısını çıkartır gibi sıkmaya başladım.
"O kadar çok özledim ki," dedim titreyen sesimle. Ayşenur hala bağırıyordu. Sanırım orada kaldığı süre zarfında bağırmak alışkanlık olmuştu. Ama elele verip bu işin üstesinden gelecektik.
"Asıl ben özledim. Hepinizi, ayrı ayrı. Ama biliyordum. Beni asla bırakmayacağınızı biliyordum. Senin yaşadıklarını ara sıra gelip söylüyordu. Kafayı yedi diyordu, Ezgi kafayı yemez diyordum."
"Yemedim ama gramları azaldı," dedim ağlayarak, "Tam tamına 3 kere yaşadığım anı saymadım karşim. Sayamadım."
"Her şeyi konuşacağız, her şeyi anlatacağız birbirimize."
"Ama önce annenlerin yanına Ayşenur. Yıkıldı insanlar. Ali Mert seni çok özledi. Ozan seni çok özledi. Sen bana, Ozan kurduğumuz hayallerimizi gerçekleştirsin demiştin ama o bizden ayrılmadı. Bize kenetlendi. Yarın hepimiz benim evde toplanıyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKULDA SAPIK VAR (Serisi)
أدب المراهقين17 sene öncesinde bu proje hazırlanmıştı. Proje hayata geçerken kime vuracağı belli değildi. Ezgi'ye dokundu rüzgarı, Kutay'a değdi Ezgi kokusu. Var oluş sebeplerini unutturdu başlarındaki hasta ruh. Kayboldular, birbirlerinde buldular kendileri...