Karnımın üzerinde sadece bir bıçak vardı. Karnımın üzerinde sadece akan kan vardı. Karnımın üzerinde sadece bir acı vardı. Karnımın üzerinde sadece sızlama vardı. Karnımın üzerinde sadece kalbim atıyordu.
Karnımın üzerindeki acı beni öldürmeyecek. Karnımın üzerindeki bıçak beni öldürmeyecek.
Karnımın üzerinden akan kan beni öldürmeyecek. Karnımın üzerindeki sızlama adım atmama engel olmayacak.Karnımın üzerindeki hiçbir şey bana bir şey yapmayacak ama kalbimin üzerinde duran o tarifsiz duygu beni ölüme sürükleyecek kadar acıydı. Üzüntü, şaşkınlık, vicdan azabı, korku, acı... Bu his bütünlüğü Ayşenur'a kızmamak için bir sebepti sadece. Ona kızmıyordum. Akli dengesinin yerinde olmadığının farkındaydık ancak, bu kadarını ondan beklemediğim gibi, nerede olduğunu bile bilmiyordum. Onun bu halleri üzerine internette yaptığım araştırmalar bana bunu gösteriyordu. Ayşenur suçlu değildi, Ayşenur iyi değildi.
Soyunma odasından çıkmak için adım atmaya başladığımda içimden geçirdiğim bu cümleler spor salonunda adım atarken bana güç veriyor, bir yandan bacaklarımı hareket etmeleri için zorluyordum.
Terliyordum. Hayır, üşüyordum. Üşüyordum. Hayır, terliyordum. Buz tutuyordum. Hayır, ateşler içindeydim. Ateşler içindeydim. Hayır, buz tutuyordum.
"Hadi Ezgi," dedim dişlerimi sıkarak, "Yapabilirsin kızım, hadi." Daha fazla nefesimi tüketmek yerine 18 adımı güçlükle atıp spor salonunun ortasında öylece kaldım. Kimse yoktu, çünkü herkes üst bahçedeydi. 18 adım daha atmak üzere başımı kaldırıp derin bir nefes almak istediğimde karnımın üzerinde hala yerini koruyan bıçağı iki titreyen elimle birden tutup hareket etmemesi için uğraşıyordum. Kollarım titriyordu, ellerim titriyordu, bacaklarım titriyordu, dizlerim titriyordu, kalbim titriyordu. Aldığım her nefeste bıçak sanki biraz daha derine saplanıyormuş gibi olunca nefes almayı bıraktım.
Spor salonundan çıkıp 12 metrelik köprüye kadar olan yola baktım. Kimseler yoktu. Herkes dersteydi ve okulda sadece üst bahçeden ses geliyordu. Belki bir çok kişi derse gitmemişti. Belki hala bir çok kişi üst bahçede duruyordu, bilmiyordum. Zaten bir çok kişi okuldan çıkıp gitmişti. Okul sessizdi. Yada ben sesleri duymuyordum.
"1 dakika 27 saniye. 28, 29, 30, 31..." Sayarak ilerlediğim yolda köprünün ilk merdiveni için adımımı atıp hafifçe nefes aldım. Şu ana kadar nefes almadığımı şu anda farketmiştim. Gözümü kapatıp diğer merdivenleri sayarak çıkmaya başladığımdan 13 merdiven sonra köprünün dönme noktasına geldim. Duvardan elimi çekmeden, attığım her adımda kan izlerimi bırakarak 16 merdiven daha çıktım.
"3 dakika 7 saniye. 8, 9, 10, 11..." 3 dakika 57 saniye sonra köprünün bitişine geldiğimde ne dizlerimde, ne bacaklarımda derman yoktu. Ellerim ve vücudum bir taraftan yanarken, bir taraftan buzulların arasında kalmış gibiydi. Ellerimin altında ılık ılık akan kandan başka bir şey yoktu. Sesimi çıkartacak halde değilken, bakışlarımı bahçeye çevirdim. Kutay paçalarını sıvamış, gömleğinin üst düğmelerini açmıştı, diğer elektrik erkekleri kravatları kafalarına bağlamış, bizim kızlarla maça başlamışlardı. Ayşenur ortalarda yoktu.
"Atsana lan," diye bağırdı Eray sınıflarından başka bir çocuğa. O arada sınıfımın kızlarından Şevval çocuğun ayağından topu kapıp Dilara'ya gönderdikten sonra dönüp çocuğa hareket çekti.
Bir adım attım. Dizlerim büküldü. İkinci adımı attım. Dizlerim biraz daha büküldü. Üçüncü adımı attığımda tamamen dizlerimin üzerine çöküp tam olarak Kutay'a baktım. "Ezgi nerede ya?" dedi isyan eder gibi. Kafasını köprüye çevirip baktıktan sonra tekrar maça döneceği zaman beni gördü. Dizlerimin üzerinde beni görmesini bekliyordum. Henüz bahçeye adım bile atamamıştım. Köprünün önünde kalmış, dizlerimin üzerinde ellerimle bıçağı tutuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKULDA SAPIK VAR (Serisi)
Novela Juvenil17 sene öncesinde bu proje hazırlanmıştı. Proje hayata geçerken kime vuracağı belli değildi. Ezgi'ye dokundu rüzgarı, Kutay'a değdi Ezgi kokusu. Var oluş sebeplerini unutturdu başlarındaki hasta ruh. Kayboldular, birbirlerinde buldular kendileri...