3 gündür bu bölümü yazmaya çalışıyorum. Düz liseyle kavga isteyen bir okurum vardı, sözünü dinledim. Hadi iyi okumalar, bol bol yorum ve beğeni atmayı unutmayalım.
Kendime hep şöyle derim satır karşimler; Her şey geçer ama ya ezer geçer, ya deler geçer, ya içimizden geçer. Şu son yaşadığımız olay da geçmeyen geçenlerden bir tanesiydi. Her şeyi de yapıp geçmişti. Hem ezmişti, hem delmişti, hem yerle yeksan etmişti, hem mahvetmişti, hem tüketmişti, hem kurutmuştu, hem içimizden geçerken içimizde kalmıştı. İşte benim gençliğinde dalı kırılan karşimin de her şey içinde kalmıştı. Ya da kaldırılmıştı. Kalmak zorunda kalmıştı. Bir şekilde kalmıştı ve ben hala inanamıyordum. O tabutta gerçekten benim hayat dolu karşimin cansız bedeni mi yatıyordu? Yatamazdı. İsyan etmek istemiyordum ve fakat yatmamalıydı.
Cenazenin üzerinden 4 gün geçmişti. 4 gündür kızlarla okula gitmedik, işe gitmedim. Her gün erkenden kalkıp Ayfer teyzenin yanına gittik. Gerek ev işi, gerek Ali Mert ile ilgilenmek, gerek teselli olsun, hepimiz karşimizin evinde, karşimizin annesinin yanındaydık.
Haberlerde, gazetelerde, sosyal medyada Ayşenur'un resimleri, olayın doğru yanlış anlatımları, her şey çıkmıştı. Gazetelerden bütün resimlerini alıp dolabımın üzerine yapıştırmıştım. Güzel yüzü sürekli gözümün önündeydi. Ama en çok hatırladığım anlar, bir sınıfta torbaya koyulurken, bir de evlerinin önünde tabutun içindeki hali. O halleri, nefes almadığı, dudaklarının morardığı, sarı yüzünün beyaza döndüğü hali gözümün önünden gitmiyordu.
Pazartesi olmuş, okula gitme vakti gelmişti. Beş karış suratla okulun kapısından içeriye girerken 1 hafta önce Ayşenur'la beraber girdiğimiz geldi aklıma. Nöbetçiydi, şikayet ediyordu. Gözlerimin dolmasını derin derin 5 adet nefesle geri gönderip Nuri hocanın odasına girdim. Adamın gözleri kıpkırmızı olmuş.
"Geldin mi Ezgi?"
"Hayat devam ediyor hocam, yapacak bir şey yok..." dedim yere bakarak. Ediyor ama gelin görün nasıl ediyor? Kalbim sökülüyor yerinden, kan pompalamıyor.
Muhabbeti uzatmayıp bölümüme doğru yola çıktım. 45 tane merdiveni çıkarken bacaklarım titriyordu. Nefesim daralıyordu, ellerim tutmuyordu. O günden beri ilk kez bölüm sınıfına girdim. Hiç iyi gelmedi. Halbuki bu sınıfı ne çok severiz, bilirsiniz. Canımız ressamlıktır bizim.
Sınıfa girdiğimde Ayşenur'un silüeti canlandı gözümde. Bakmak istemesem bile bakıyordum. Tavanda çengelin ne işi olduğunu düşünürken gözümün önünde sürekli Ayşenur vardı. Kalbimi elime almış, avucumun ortasında attırmaya çalışıyordum. Kanım çekiliyordu, her yerim buz tutuyordu.
Sınıfa giren kızlarda benden farksız değildiler. Hepsinin gözü orada, o noktada, o çengeldeydi. Nasıl geçecekti yangınımız bilmiyorum ama kolay olmayacağı aşikardı.
Müzik dinlemeden çizim yaptık. Kantinde sus pus oturduk. Kimseye laf atmadık. Ayşenur'un sandalyesi boş kaldı. Gözümüz orada sarı saçlarını ve yeşil gözlerini arıyordu. Gülen yüzünü istiyordum.
Bir gün böyle geçti, iki gün böyle geçti, üç gün böyle geçti derken kültür dersleri işleyeceğimiz kültür binasındaki sınıfımıza girdik. Karşimin sırasına kızlar defterlerini ve çok sevdiği kalemlerini koymuşlar. En güzel fotoğrafı sıranın üzerindeydi. Kendimize daha çok acı çektirir gibiydik. Gün geçtikçe düzelmiyor, daha kötü oluyorduk.
Kantine inip su alarak kızların yanına geçeceğim zaman Kutay reisin yanında Tuğrul dengesizi bana doğru laf attı. "Aga ressamlık kızlarına deli derlerdi de bu kadarını da beklemezdim. Kendini bölümde asmak da ne demek? Ama sesleri solukları kesildi," dedi gülerek, "Okulda boşluk var gibi hissediyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKULDA SAPIK VAR (Serisi)
Ficțiune adolescenți17 sene öncesinde bu proje hazırlanmıştı. Proje hayata geçerken kime vuracağı belli değildi. Ezgi'ye dokundu rüzgarı, Kutay'a değdi Ezgi kokusu. Var oluş sebeplerini unutturdu başlarındaki hasta ruh. Kayboldular, birbirlerinde buldular kendileri...