Bölüm 2

4.8K 677 1.5K
                                    

Söz verdim mi? Verdim. Bölüm geldi mi? Geldi. Hadi şimdi yorumlara ve yıldızlara yüklenin.

Ayrıca da meslek liseliden anket paylaşacağım. Orada herkesi görmek ve sorularıma cevaplar istiyorum. Görüşmek üzere.

Dersimizi işleyip okuldan çıktığımızda kızlar devlette oturmak istediler. Ama ben oturamayacaktım. Pazara gidip yemeklik almam lazımdı. Evde de yemek yoktu.

"Ben pazara gidiyorum," deyip kızlardan ayrılırken Ayşenur'da peşime takıldı. "Karşim be, bende geleyim seninle. Annemle pazara gitmeyi sevmiyorum. Öğreneyim, bakalım sebze meyve neye göre alınıyormuş. Nihayetinde Ozan'la evlenince pazara gitmem lazım. Eve yemeklik gerekiyor." Ozan aşağı, Ozan yukarı. Aga öyle bir aşık ki, Ozan derken bile gözlerinin içi ayrı parlıyor.

"Hadi yürü o zaman," deyip pazarın yolunu tutarken dayanamayıp sordum. "Annenle neden sevmiyorsun sen bu pazar işini?"

"Karşim," dedi kardeşim demek isterken, "Annem üç kere dolanıyor pazarı, son tura çıktığında alıyor ne alacaksa. Canım sıkılıyor. Üç kere gezmek de nedir? Al işte. Sen üç kere gezmezsin?"

"Pazar sürem ortalama 28 dakika 35 saniye sürer. Çünkü eve gidip yemek yapmam, aldıklarımı yerleştirmem, ders çalışmam gerekiyor."

"Senin de işin zor be gülüm," dedi sakince. Normalde hep heyecanla konuşur. "Şerefsiz anan gitmeseydi böyle dertlerin olmayacaktı."

"Boş ver," dedim umursamazca, "Ben artık alıştım..." derken sözümü kesti.

"Tamam karşim tamam. Sen şimdi sene, ay, gün, saat, dakika, saniyesini bile söylersin, valla beynim yanar. Ben o kadar zeki değilim bro. Benim kafam hep Ozan'da..." Gene daldı gitti. Çıkartabilene aşk olsun.

Pazarlığı düzüp ben eve giderken Ayşenur otobüs durağına gitti. Eve gidip babama kısaca selam verdiğim gibi yemek işine koyuldum. Yemek 32 dakika pişecekti, bende o arada aldıklarımı yerleştirdim. Yemek hazır oldu, yine salona götürdüm. Babam mecbur kalmadıkça kalkmıyordu. Bir kaç adım dahi nefesinin kesilmesine sebep oluyordu ki, oksijen tüpleri pahalıydı.

"Günün nasıldı güzeller güzelim?" diye sordu babam yemeklerimizi yerken.

"Standart babam. Teker yuvarlak düz gidiyoruz."

"Sınavlar?"

"Sınavlar bomba, her an patlayabilirim," dedim gülerek.

"Bu cümleden sonra patlamazsan, ne bileyim yani?"

Böm böm yüzüne bakarken kaşığı ağzıma bile sokamadım. "Babam be, sen burada uzanırken koca gün sosyal medyada mı geziyorsun? Ne bu gençlik lafları?"

"Sosyal medyada gezmeyeni de, ne bileyim yani?"

"Fake hesaplarında var mı babam?" Şoklardayım. Varsa ruhumu teslim edeceğim.

"Fake hesabı olmayanı da, ne bileyim yani?"

Ruhumu teslim ederken, "Baba? Ciddi değilim de, ölmek için gencim," dedim hayret hayret.

"Belki vardır kızım. Çünkü neden olmasın?" Mal gibi babama bakışıma karşılık kahkaha atmak istedi ama çok gülemedi. Sakin sakin gülerken yüzüme baktıkça gülesi geliyordu. Amk benim yok fake hesabım.

Yemekten sonra odama çekilip sessizce telefon görüşmelerine başladım. Babam umarım fake hesaplarından beni takip etmiyordu. Bence annem olacak şerefsizi takip etmek için açmıştır. Acaba babamın fake hesabı ne? Merak ettim bak.

Birinci aradığım yer kabul etmedi. Yaşım küçükmüş, sigortasız işçi çalıştıramazlarmış. İkinci aradığım yer kabul etmedi. Üçüncü aradığım yer kabul etmedi. Sigortanız olayım sizin. Şerefsiz sigorta. Bok kafalı yaş. Düzenbaz iş. Adi para. Suratsız zamlar. Ayaklarına taş değesiceler. Bacaklarını sopa sanasıcalar.

OKULDA SAPIK VAR (Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin