Verdiği emekleri hiçe sayamayacağım sevgili Asyamelek111 canımsın biliyor musun? Bu bölüm sana gelsin tatlım.Akşam 6'ya kadar Sunay teyzenin önünde oturdum. Bazen taradı, bazen yorulup bıraktı. O bırakınca ben onun saçlarını taradım. Çok bakımsızdı. Mercan hala yemek hazırlarken zeytinyağı sordum, olduğunu söyleyince avucuma azıcık alıp Sunay teyzenin saçlarına sürdüm. Daha kolay tarandı en azından. Sonra güzelce topladım. Kutay ikimizi hem sert, hem duygusal bakışlarla izliyordu.
Bir süre sonra kadın uyuyakaldı. Mercan hala kemoterapi aldığı için çabuk uyuduğunu söyledi. Önüme dökülen bir sürü saçı Kutay'a belli etmeden toplayıp attım. İlaçtan dolayı dökülüyordu. Görüp üzülmesini istemedim.
O uyuyunca, "Bahçeye çıkalım mı?" teklifi geldi Kutay reisten. Montlarımızı giyip çıktık. Arka bahçede küçük bir çardak vardı.
İkimizde çardağa oturmak yerine kurumuş çimenlerin üstüne oturduk. Hafiften yağmur damlaları düşüyordu üzerime, şaşırmıyordum. Damlaların yüzüme düşmesini istediğim için çimlerin üzerine uzandım.
"Hasta olacaksın yine."
"Sen bakarsın. Nasılsa meraklısın benim ateşlenmeme." O da aynı şekilde yanıma geldi. İkimizde ellerimizi başımızın altına koyup kararmaya yüz tutan gökyüzüne bakıyorduk.
"Sana bir şey sorabilir miyim Kutay? Sadece seni daha fazla tanımak istediğim için..."
"Sorduğun soruya bağlı. Şimdi anlatmak istemezsem anlatmam. Eskiden beri böyleydim. Bak benim hakkımda bir şey daha öğrenmiş oldun."
"Annenle aranız eskiden nasıldı? Kardeşinden önce..."
Derin bir nefes alıp 7 saniye sustu. "Çok iyi değildi aslında. Yani annem hep suskun bir kadındı. Çoğu zaman onu odasında ağlarken görürdüm. Sebebini sorunca söylemezdi. Başı ağrırdı, canı sıkkın olurdu. Genel olarak böyleydi. Ama bazen dünyanın en iyi annesine dönüşürdü. Saatlerce parkta beraber oynardık, evde oynardık, beraber çizgi film izlerdik, futbol maçı bile yapardık hatta. Neden merak ettin?"
"Hiç. Dedim ya, seni daha fazla tanımak istiyorum."
"Siz nasıldınız annenle?"
"Bizim de öyle sayılırdı. Bende annemi çok kez ağlarken bulurdum. Kendi kendine neden diye sorduğunu hatırlıyorum ama sebebini o da anlatmazdı. Yanında istemezdi. Bende gitmezdim. Sayma takıntım orada başladı zaten. Beni yanında istemediği zaman camın önüne geçer caddeden geçen arabaların renklerine bakardım. Sonra onları saymaya başladım. 9 tane beyaz, 7 tane siyah, 3 tane kırmızı falan. Saymayı kendi kendine öğrendim desem inanır mısın? Babam gelene kadar sayardım. Sonra onlar saniyeye dönüştü. Babama sorardım, o öğretirdi ama annem öyle yapmazdı. Annem beni doktora bile götürdü, deli sanıyordu. Sadece eksiktim. Hala eksiğim..."
"Bende öyle ama kıyamıyorum işte. Kardeşimin durumundan sonra anneme hep hak verdim. Onu korumaya çalıştım. Bazı sebeplerden dolayı 1. sınıfa geç başlamıştım, Erva ölünce 2. sınıfa da başladığım gün bitti. Annemin yanında kaldım hep..." Sanki annesine bir kızgınlığı varmış gibiydi. Böyle ona küçük sitemler atıyor gibi.
"İkimizde annesiz gibiyiz desene..."
"Boş ver. Bazen bir umut sönerken üzülürüz ama diğer umut yanar. Benim yanan umudum sensin Ezgi," deyip bana döndü. Bende ona dönünce 17 saniye boyunca birbirimize baktık.
"Bir şey daha sorayım mı?" Az önce söylediği ya hani, yanan umuduymuşum diye. Acaba ne yapardı?
"Sor bakalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKULDA SAPIK VAR (Serisi)
Teen Fiction17 sene öncesinde bu proje hazırlanmıştı. Proje hayata geçerken kime vuracağı belli değildi. Ezgi'ye dokundu rüzgarı, Kutay'a değdi Ezgi kokusu. Var oluş sebeplerini unutturdu başlarındaki hasta ruh. Kayboldular, birbirlerinde buldular kendileri...