Bölüm 81

2.7K 423 796
                                    

Sabah olamadan uyanan Kutay reis, düne nazaran reis adımlarını takınıp geldiği hastane odamda doktorun gelmesini başucumda bekliyordu. Gece zaten benim evimde uyumuş. Anahtarlar elinde. Benim evim benim. Evimi benden çok sahiplendi. Derken doktor odaya girip kontrollerimi yaptıktan sonra beni serbest bıraktı. O kadar çok ifade verdim ki, her seferinde sorgu odasından veya başkomiserin odasından çıkmaktan dolayı kendimi sürekli bir odadan çıkarken serbest bırakılmış gibi hissediyordum.

Annem odayı toparlarken Kutay koluma girip yataktan kaldırdı, elime temiz kıyafetleri alıp odadaki lavaboya girdim. Annem de odayı toplamayı bırakıp üzerimi değiştirmem için yardıma geldi. O burada olmasaydı, adımın Ezgi olduğu kadar eminim Kutay üzerimi değiştirmek için can atardı. Bende ona tehdit bakışları atardım ama oralı olmazdı.

Lavabodan çıkınca ben kapıya yöneldim, Kutay kolumdan tutup cama yöneltti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken okulumuzun bu pankart işine fazlasıyla alışmış olduğunu, her olayda pankart hazırlamayı huy edindiğine şahit oldum. Ressamlığın olduğu katta bizim sınıfta 7 cam vardı, yan tarafta bölüm şefinin camı, diğer tarafta 2 camlı başka bir sınıf vardı. Camların hepsine tek tek büyük kağıtlar asılmıştı.

E Z G İ B A Ş K A N

Yazıyordu her bir cama bir harf gelecek şekilde. Gülümseye başlarken gözlerimde eş zamanlı doldu, Kutay'a döndüm. "Ben demedim, kendileri hazırlamışlar." Tekrar cama bakıp açtığım zaman en aşağıdan, ressamlığın arka tarafındaki koridor gibi görünen bahçeden sesler yükseldi ve pankartlar gözüktü.

"Ezgi Başkan çok yaşa, Ezgi Başkan çok yaşa." diye bağırıyordu sayılarını göremediğim kadar çok öğrenci. Elektrik bölümünün, tekstilin, bilgisayar bölümünün camları öğrenci kaynıyordu. Bütün bölümler aşağıya kadar camlarda, diğer öğrenciler bahçede toplanmış, bana sesleniyorlardı. Hatta bizim bölüm şefi bile odasındaki camdan elleriyle ritim tutuyordu bağıran öğrencilere.

Hep bir ağızdan, "Geçmiş olsun Ezgi Başkan," dedikleri zaman yanağıma yol alan yaşları silip el salladım. Bir daha bağırdılar. "Ezgi Başkan sen bizim her şeyimizsin." Elimle kalp işareti yapıp ressamlıktan başlayarak aşağıya kadar herkese gösterdim. Okul ve hastane arasında kalan sokaktan geçenler bile bize el sallayıp şaşkın şaşkın bakıyorlardı. Hastaneden çıkıp odayı daha fazla işgal etmek istemediğim için karşımdakilere işaret parmağımla, "Bir dakika," dedikten sonra hastaneden çıkmaya başladık. Arka kapıdan çıkarak bana bu morali veren, bu sevgiyi ve ilgiyi gösteren okulumun öğrencilerinin yanına doğru yürüdüm. Kutay bir kolumda, annem arkamızdan geliyordu.

"Teşekkür ederim hepinize," dedim sesim çıktığı kadar, "Teşekkür ederim." Ders saati olmasına rağmen kimse ders işlemiyordu anlaşılan ve bahçeye girmeye çalışan, camlarda üst üste duran öğrencilerin sayısı git gide artıyordu. Ressamlık bağırdı. Elektrik bağırdı. Tekstil bağırdı. Bilgisayar bağırdı derken sonunda hocalar içeriye girmelerini istediler. Zor olacağını bildikleri halde yaka paça erkekleri içeriye sokmaya ve bahçeyi boşaltmaya çalışıyorlardı. Adamlar da işlerini yapacaklar tabi, ders işlemek zorundalar. Ressamlık grubuna hepsine ayrı ayrı teşekkür ettiğimi söyleyip attığım mesajı kantinde herkese okumalarını istedim. Benim sesim şimdilik çıkmıyordu çünkü karnım acıyordu. Öne doğru 15 derecelik açı yaparak yürüyordum.

Eve geldiğimiz zaman annem markete gidip yemeklik alacağını, Kutay yatağımın çarşaflarını dahi değiştirdiğini söyledi. "Pansuman zamanı," dedi ben uzandığım zaman. Bir şey dememe kalmadan çoktan almış olduğu ilaçları çıkartıp karnımı açtı. Yavaşça sargı bezini kaldırdı, ilk kez yaramı gördüm.

Bir başına, bir sonuna dikiş atılmış, 5 cm kadar uzunluğu olan incecik bir çizgi vardı. Orta kısmı tamamen estetik olarak yapıştırılmıştı. Yani iz kalacaktı belki ama en azından incecik bir çizgi olacaktı. Her gördüğümde hatırlayacaktım o çizgiyi. Ayşenur da bunu düşünerek yapmıştı zaten.

OKULDA SAPIK VAR (Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin