şehrime inmiş yine ay ışığın, acılar geçmez yalnızca alışırız...
Bir umuduna sıkı sıkıya tutunmuşken hayatım boyunca kendi ayaklarım üzerinde durmak zorunda kalacağımı sanmıştım. Biliyorum, kendi ayakları üzerinde durmak cümlesi aşırı havalı duruyor ve büyük bir başarıymış gibi görünüyor. Ama bazen o kadar da güzel olmayabiliyor. İnsan bazen yoruluyor, duraksıyor, geriye dönmek ve hayata devam etmemek istiyor. O günlerde ne olursa olsun arkamda duran biri var olduğunu için ona minnettarım. Hayatım boyunca beni bu hayata sürükleyen Şevval için ben de böyle bir dayanak olacaktım. Arkasında durmalı ama onu geriye çekmek yerine düşmek üzereyken tutacak bir anne olmalıydım.
Benim dayanağımı zaten tanıyorsunuz. Hem de çok yakından...
"Gökçe!" İyi insan lafının üstüne gelir. "Geliyorum!" diye seslendim Ömer'e bakışlarımı Asu ve Hakan'ın düğün fotoğrafından çekerek. Adımlarımı salondan mutfağa yönlendirirken son gelişimden sonra dekorasyonu değişmiş olan evdeki değişikliklere dikkat ederek. Hakan ve Ömer masaya oturmuş kendi aralarında konuşurlarken Asu da yemekleri dolduruyordu. "Ev çok güzel olmuş ya." diyerek mutfağa girdiğimde hepsinin bakışları bana dönmüştü. Ömer de beni onaylamak için kafasını salladı. "Kesinlikle, mavi baya yakışmış." dedi duvarların yeni rengini kastederek. Asu benim tabağıma uzanırken onu uğraştırmak yerine kendim doldurmayı tercih etmiştim. Böylece o da oturdu sandalyesine. Fakat asla gülmeyen yüzü beni rahatsız ediyordu. Tabi Hakan'ın Asu'ya olan kaçamak bakışları da.
Ömer'le bakışlarımız kesiştiğinde kaşlarını kaldırdı ortadaki sorunu anlayamadığını belli ederek. Sandalyeme oturdum, Asu'nun karşısına. "Ferhanların dükkanı ne alemde?" diye sordu Ömer tahminimce ortaya konu atabilmek. Asu cevap vermek için kafasını dahi kaldırmamıştı tabağından. Aksine soruyu cevaplamak şöyle dursun kendimi tamamen yemeğine odaklamış gibi duruyordu. Bunu fark eden tek kişi değildim tabi ki. Ne olduğunu anlayabilmek için Hakan'a attığım bakışa da cevap alamadım. Çünkü gözlerini kaçıran o olmuştu.
"Gayet iyiler, hatta işi büyütmeyi düşünüyorlardı Tanerle bir ara." diye cevapladı Ömer'i. Sanırım masada sessizliği kabul etmediği için konuşmayı devam ettirmeye çalışmıştı Ömer. Ve bir süre sonra bu olay nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde geçen haftaki maça kaydı. Ortamdaki gerginliği biraz olsun bölmeye çalınıyordu bu durum. Ama içimi kemiren o soru bütün yemek boyunca Asu'yu izlememe neden oldu. Bu kız neden durduk yere boşanmak istiyordu?
"Eline sağlık Asu, çok güzel olmuş yemekler." Ömer'in sesiyle kafasını kaldıran Asu'nun yüzünde bir anlık bir tebessüm oluştu ve sonrasında direkt silindi. Hakan'la aynı anda ayaklanıp sofrayı toplama işine girişecekleri anda "Sen bırak Hakan, biz hallederiz." diyerek durdurdum onu. Sanırım Asuyla biraz yalnız kalmam iyi olabilirdi. Asu bunu hiç umursamadan tabakları tezgaha taşımaya devam etti. "O zaman biz de bir dışarı çıkalım Hakan, dolaşırız." dedi Ömer tam da istediğim şeyi yaparak. Hakan kısa bir bakış attı Asu'ya fakat bunu hiç fark etmeyen Asu'nun tepkisizliği karşısında "Olur." diyerek kabul etti sadece. "İstediğiniz bir şey var mı?" diye sordu Ömer çıkarken. "Yok enişte, sağ ol." Asu'nun sanırım biz geldiğimizden beri kurduğu en uzun cümle buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN BENİM // TAMAMLANDI
Romance*Tamamlandı Sen benim umudum, hayallerim, varoluşum, gülüşüm, kahkaham... Sen benim yıkılışım, umutsuzluğum, gözyaşlarım, hıçkırıklarım, boğazımdaki düğüm... Sen benim şarkılarım... Sen benim gecem... Sen benim yaşanmışlıklarım, Sen benim ölüşlerim...