9.BÖLÜM

10.7K 589 78
                                    

Merhaba : )

Ya ben bu karantina işinden çok sıkıldım ama okulların açılmasını da istemiyorum. Ne isteyeceğimi bile şaşırdım jdjdkdnx

"Sevdiğin kadar sevilirsin." demiş Can Yücel. Ben çok seversem sen de beni sever misin acaba?

"Daldın, gittin." diyen Ömer’le kendine geldim. Şu arabadaydık. Arka koltukta oturan Sena’ya telefonumu verdiğim için sesi çıkmıyordu. Başta biraz fotoğrafımızı çekmişti ama babası yerine oturmasını söyleyince oyun oynamaya başlamıştı. "Hiç. Düşünüyordum öyle."  diye cevap verdim. Bugün Cumartesiydi. Saat dokuzdayken arabayla kapımın önünde beklemeye başlamışlardı Ömer ve Sena. Üzerime bu sefer mavi bir elbise giymiştim. Başıma da mor bir şal bağlamıştım. Kıyafetlerimi evde bıraktığım için yanımdaki tek elbise buydu. Kıyafete ihtiyacım vardı artık. Para arttırdığım zaman almayı planlıyordum.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu kısaca bana bakıp tekrar yola dönerken. "Bilmem. Öyle boş boş." dediğimde bir şey demedi. Ne diyecektim ki? Ferhan ablanın söyledikleri aklımı kurcaladığı için biraz gerginim, diyemeyeceğime göre sessiz kalmak en iyisiydi. Selin abla dün gitmişti. Bugün akşam o adamla buluşacağını söylemişti mesajlarda. Leyla abla bugünü tatil olmasına rağmen acilde çalışmak için kendi isteğiyle hastaneye gitmişti. Kendi sorunlarımdan ona bir şey sormadığımın farkındaydım ve içinde kötü bir şeyler hissettiği belliydi. Belki de çalışarak bazı şeyleri düşünmeyi ertelemeye çalışıyordu.

Araba durduğunda gördüğüm denizle dudaklarım istemsizce kıvrıldı. "Hava çok soğuk değil ama montunun fermuarını kapatıyorsun babacığım." dedi Ömer, kızına. Sena montunu giymek istemese de bir an önce arabadan inmek için telefonumu bana verdi ve montunu giyip fermuarını kapattı. Arabadan indiğimizde hafif bir rüzgar okşadı yüzümü. Ömer de Sena’yı kucaklamıştı. "Karadeniz’de bir şehre geliyorsun ama denizi görmüyorsun Gökçe." derken kayalara doğru ilerleme başlamıştı bile. Havanın biraz da olsa iyi olmasını fırsat  bilen insanlar sahildeydi. Bugün hava durumunun bize bir sürpriz yapıp yağmur yağdırmamasını umuyordum. "Dikkat et ayağın kaymasın Gökçe." derken kendisi kucağında Sena’yla önümden ilerliyordu. Denizin tam kenarına indiğimizde kayalıklara oturduk. "Suya dokunabilir miyim?" diye sordu Sena. Ömer kafasını salladı. Biz orada öyle otururken Sena önümüzde suya dokunmaya çalışıyordu. Dalgalar suyu biraz daha buraya getirdiğinde telaşla geriye kaçıyordu su ayağına değmesin diye. Onun bu haline güldüm.

"Burda durun. Çekirdek alıp geliyorum tamam mı?" diye sordu. Kayalıkları hızla çıkarken "Tuzlu al." diye seslendim arkasından. Kesinlikle tuzlu çekirdek hastasıydım. Hele sonrasında tuzdan dolayı dilimin uyuşması ne kadar gıcık etse de buna değiyordu valla. "Sena gel fotoğraf çekelim." dedim ona. Mutlulukla geldi. O da benim gibi fotoğraf çekmeye bayılıyordu. Birkaç tane beraber ön kameradan çektikten sonra sadece onu çektim. Ortam aşırı  güzeldi. "Sena bak çikolata aldım sana." diyerek geldi Ömer tekrar. Yanımdaki kayaya otururken Sena da direkt onun yanına gelmişti bile. Bir çikolatayı bana uzatırken diğerini Sena’ya verdi. Ah sütlü çikolata...

"Bugünlük kola içmene izin veriyorum küçük hanım." diyerek elindeki küçük kola şişesini ona uzattı. Normalde kola içmesine izin vermiyordu. Elinde küçük bir paket çekirdek vardı. Açıp eline biraz aldıktan sonra paketi bana verdi. "Şubat’ı da geçirelim. Sonrasında bol bol gezmeye gideriz." dedi Ömer, Sena’ya bakarak. Çekirdeğimi büyük bir zevkle çitlemeye başlamıştım bile. Denizi izlemeyi hep sevmişimdir. Gerçi kim sevmez ki? İstanbul’da da bol bol giderdim sahil kenarına. "A baba bak annemle bindiğimiz gemiye benziyor." diyerek elini uzattı Sena. Gemi dediği bizim biraz ilerimizde olan bir sandaldı. Ömer’e baktığımda şaşkınlıkla bakıyordu kızına. "Sen o günü hatırlıyor musun?" diye sordu. Sena bilmiş bir tavırla kafasını salladı. "Ayıcığımı da denize düşürmüştük yanlışlıkla." dedi hüzünlü bir tavırla.

SEN BENİM  // TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin