FERHAN
Kapının çaldığını duyduğumda acıyan gözlerimi zorluklarla açtım. Gece geç yatmam, saatlerce düşünüp çıkış yolu aramam oldukça yorucuydu. Ne ara uyuyakaldığımı dahi hatırlayamıyordum. Komodinin üzerindeki saate baktığımda şaşkınlıkla doğruldum yerimden. Normalde olsa çoktan uyanmış şirkete gitmiş olmam gerekirdi. Ama istifa etmiş olduğum gerçeğini unutmamıştım tabi ki. Zil tekrar çaldığında oflayarak kalktım yataktan ve odamın kapısını açtım. Aşağı kata inerken Talha'nın gelmiş olma olasılığını ölçüyordum kafamda. Ama bu kadar çabuk getirmezdi herhalde Selim'i, akşam geleceğini söylemişti.
Kapının önündeki aynadan kendime baktığımda önemli birinin gelmiş olmamasını umuyordum. Şayet şu halimi görüp arkasını dönüp gidebilirlerdi. Kapıyı açtığım anda tekrar zil sesi yankılandı evin içinde ve Gökçe kapıyı açtığımı fark edince elini çekti zil tuşundan. "Ne basıyorsun kızım sabah sabah?" diye onu terslediğimde çoktan mahçup bir ifadeye bürünmüştü. "Kusura bakma ya... Hâlâ uyuduğunu düşünemedim."
Fazla tepki verdiğimi fark ettiğimde elimi saçlarıma attım. "Sorun değil, uykulu halime denk geldin işte. Geçsene içeri." dedim. Kucağındaki Nisa'yı sıkıca tutarken ayakkabılarını çıkartıp girmişti içeriye. Salona yöneldiğimizde "Ben çayı koyayım, içeriz beraber." dedim kahvaltı yapmadığım gerçeğini umursamayarak. Tekrar salona girdiğimde Gökçe'nin Nisa'yı yere bıraktığını gördüm. Daha yeni emeklemeye başlayan bu tatlı bebek kendi açısından ilerlemeye çalışıyordu. Koltuklardan birine oturup bacağımı kendime çektiğimde Gökçe'nin dikkati bende toplanmıştı. "Neden işe gitmiyorsun? Hasta olduğunu falan düşünmüştüm ama hafta başından beri gitmiyorsun."
İşte insanlara açıklama yapma vakti gelmişti sanırım. Hiç kimseye haber vermeden işimden istifa vermem beklenmedikti tabi ki. Bunu söylediğimde Gökçe de şaşırdığını fazlasıyla belli etmişti. "İyi ama neden?" O kadar çok neden var ki Gökçe; hangi birini söyleyeyim. Omuz silktim. "Rahatsız olmaya başladığım insanlar vardı. Daha fazla katlanmak istemedim. Hem iyi de oldu, dinleniyorum evde." diye konuştuğumda oldukça umursamaz göründüğümün farkındaydım. Bu tavrım onun ayrıntıya girmesini de engelliyordu. Yine de "İş arayacaksın ama değil mi?" diye sordu.
Derince bir nefes aldım. Aslında bu fikrimi onlara olabildiğince geç açacaktım fakat şu an Gökçe'yi geçiştirmekte istemiyordum. Kenardaki sehpanın üzerinde duran kartona uzandığımda gözümle de Nisa'yı kontrol ediyordum. Satılık ev ilanının yazılı olduğu beyaz kartonu Gökçe gördüğünde şaşkınlıkla açtı gözlerini. Ama soru sormasını beklemeden "Evi satılığa çıkartıyorum. Sinop'tan ayrılacağım." dedim. Ama söylediğim kadar basit kabullenemiyordu işte. Uzun uzadıya açıklama yapmam gerekiyordu. Ve Gökçe'nin de beni fikrimden geri çevirmek için çabalaması... Ama bir işe yaramayacaktı.
"Şu çaya bir bakayım. Çocuklar nerede?" diye sordu aniden koltuktan kalkarken. Konu değiştirmek için güzel bir fırsattı. Gökçe'nin arkamdan ofladığını duysam da cevap verdi. "Taner gelmişti, Ömer'le beraber çocukları alıp parka götürdüler. Sena da evde, cumartesi gününü keyfini çıkartıp uyuyor." Mutfak alt katta olduğu için duyabiliyordum onun söylediklerini. Şu an yalnız kalmayı hiç istemediğim için "E ara gelsinler buraya, otururuz beraber." dedim ama o "Ay yok. Selim de evde değilmiş zaten, kafanı dinle biraz sen." dedi. Düşünceli tavrı gülümsememe yol açarken çayları bardaklara doldurmuştum bile.
Ona bardağını verirken "İyi o zaman çayımızı içelim, ben şu hortlak halimden kurtulayım biz de çıkarız dışarı. Yalnız kalmak istemiyorum." dedim. Aslında o yalnızlığa çok ihtiyacım vardı ama kendi kafamda kurduğum düşünceler beni öylesine yoruyordu ki... "Tamam o zaman." dedi ve çayı bitirdikten sonra benim kendimi toparlamam için bana zaman tanıdı, sonra da sanki dünyanın en sorunsuz kadınıymışım gibi bir gülümsemeyle çıktık evden dışarı. Makyaj ve bir de gülümseme insanı gerçekten değiştiriyordu, iç dünyasından eser bırakmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN BENİM // TAMAMLANDI
Romance*Tamamlandı Sen benim umudum, hayallerim, varoluşum, gülüşüm, kahkaham... Sen benim yıkılışım, umutsuzluğum, gözyaşlarım, hıçkırıklarım, boğazımdaki düğüm... Sen benim şarkılarım... Sen benim gecem... Sen benim yaşanmışlıklarım, Sen benim ölüşlerim...