Merhabalar : )
"İçim,
Ey içim!
Bu yolculuk nereye?
Yine bir şehrin ölümünü başlatır gibisin." demiş Cahit Zarifoğlu. Benim de bir yerlere yolculuk ediyordu. Tek fark; ben varış noktasını tahmin dahi edemiyordum. Buraya geleli tam bir hafta olmuştu. Bu sabah Leyla abla hastanedeki görevine başlamıştı. Komşulardan birinin oğlu sayesinde yakındaki lise ve ortaokulların çevrelerine özel ders ilanı asılmıştı. Ortaokullara matematik ve türkçe, liselere sadece edebiyat dersi verecektim. Lisede özel edebiyat dersi alacaklarını hiç düşünmüyordum ama yine de afişi astırmıştık. Sınava sayısaldan girdiğimi göz önüne alırsak yeteri kadar matematik bilgim de vardı ama bunu söylememiştim. Beceremeyebilirdim de.Şu an salonda, üzerimde bir battaniye ve mayve suyumla beraber oturuyordum. Saat daha sabahın dokuzuydu. Ben tüm gün evde ne yapacaktım? Biraz televizyonu açmak istedim ama canım hiç bir şeyler izlemek istemiyordu. Yemek yapabilirdim ama daha çok erkendi bunun için. Ferhan ablanın evine gidip Selin ablayla oturabilirdim, yine de erkendi. Bu arada Selin ablanın boyunluğu çıkmıştı ama kolundaki alçı çıkmamıştı. Ha bir de... Abim geldi. Üç gün önce bir sabah kapıyı açıp abime karşımda görünce şok oldum tabi. İki gün burada kaldı. Beni de beraberinde götürmek istedi. Aslında gidebilirdim. Hani orada da düzeltebilirdim bazı şeyleri ama gitmedim. Gitmek istemedim. İş yerinden aldığı izin dolacağı için dönmek zorunda kalmıştı bensiz. Her ay düzenli para göndereceğini söylemişti bana. Annemlere daha her şeyi anlatmadığını ama gider gitmez anlatacağını söylemişti. Boş verdiğimi belirtmiştim. Bu saatten sonra beni yanlarına almazlardı zaten.
Evet dün yılbaşına girmiştik. Bugün yeni yılın ilk günüydü. Komşularla anlaşabilmiştik. Hani şu dizilerde olan ve aile sıcaklığı hissettiren, ayrıca İstanbul’da asla bulamayacağımız mahallelerden biriydi sanırım bu mahalle. Ama bakarım karnım belli olduğumda hamile olmama ne diyeceklerdi? Bekar olduğumun farkındalardı. Bekâr ve hamile...
"Düşünme bunları Gökçe." diyerek ayaklandım. Başıma bir eşarp alıp salonun camından dışarıya baktım bir süre. Ah ne kadar sıkıcıydı. Biraz yazı yazabilirdim belki. Bu süreçte bol bol yazmaya vakit ayırıyordum. İleride dönüp bunları tekrar okuyabilmeyi istiyordum çünkü. "Gökçee!" Adımı duyduğum an sıçradım. Hâlâ camın önünde olduğumun farkında değildim. Selma teyze elinde birkaç poşetle yoldan sesleniyordu bana. İçeriye soğuk dolmasını umursamadan camı açtım. "Nasılsın Selma teyze?" diye sorduğumda "İyiyim iyi. Gitti mi Leyla hastaneye?" dedi. Kafamı salladım. Yan taraftaki evinin kapısına yürürken "E hadi gel o zaman bir kahve yapıp da içelim." dedi. Normalde kabul etmeyeceğim teklifi kabul etmek şu an aşırı cazip gelmişti. Sıkıntım giderdi belki de. "Tamam geliyorum." diye seslendim ve içeriye girdim. Başıma düzgün bir şal bağlayıp telefonumu ve anahtarlığı aldım elime. İki adımlık yolda bile donmayı nasıl başarmıştım bilmiyorum ama donuyordum.
"Gel kızım gel." dedi Selma teyze. O da üzerindekileri yeni çıkartmıştı. Ben montumu çıkartırken "İstanbul da bu kadar soğuk muydu?" diye sordu. Soğuktu ama bu kadar değildi. "Yok." dediğimde beni salona yönlendirdi. Çok aşırı şirin bir salondu. Tam da anne eli değmiş gibi... Danteller falan... Koltuklardan birine oturduğumda bana sehpada duran kahveyi gösterdi. Ne ara yapmıştı bunu bu kadın ya? İyi de ben bunu içemezdim ki... "Zahmet etmişsin Selma teyze ya.. Kahve bana dokunuyor. Hiç içemiyorum." dediğimde hayal kırıklığıyla baktı bana biraz. Sonra fincanı alarak "E iyi madem ben sana çay doldurayım." dediğinde kafamı iki yana salladım hızla. Kaşlarını çatarak baktı bana. "Şey yani... Ben çay içmeyi de pek sevmem." Ordan bakınca çekilmez biri gibi mi duruyorum acaba? Bir anlık şüpheyle "Meyve suyu içer misin peki?" diye sordu. Oh be sonunda içebileceğim bir şey... Fincanı elinden alıp "Sen yorulma ben alırım istediğimi." dediğimde Oya girdi içeri. "Kahveyi bırak abim içsin. Hoş geldin bu arada." dedi. Tabi arkasından da abisi Hakan. Ben Oya’ya sarıldığımda abisi de başıyla bir selam verdi sadece. "Yok ben kahve falan içmiyorum. Hatta ben çıkayım. Siz kadın kadına rahat edin." dedi Hakan. Bir an sevindim. Sadece bir an... Selma teyze tabi ki oğlunu bırakmadı. Ha bizi de bırakmadı. Şu an karşılıklı oturmuş o kahve ben meyve suyu içiyordum. Selma teyzeciğim lütfen yapma.. "Sizin bu taşınma telaşınızdan hiç doğru dürüst oturup konuşamamıştık. Bak ne güzel oldu böyle." dedi Selma teyze. Oya da onun yanında oturmuş kahvesini içiyordu. Selma teyzeyle boş boş bakıştık. Ben buraya oturup sakin sakin konuşmaya gelmiştim. Sadece Selma teyzeyle konuşmaya... Oya durumun farkındaydı ve televizyonu açmak istemişti ama annesi tabi ki de izin vermemişti. "Üniversiteye tekrar başlamayı planlıyor musun kızım?" İşte başlıyoruz. "Bu sene hayır. Ama seneye başlayabilirim. Durumlara bağlı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN BENİM // TAMAMLANDI
Romance*Tamamlandı Sen benim umudum, hayallerim, varoluşum, gülüşüm, kahkaham... Sen benim yıkılışım, umutsuzluğum, gözyaşlarım, hıçkırıklarım, boğazımdaki düğüm... Sen benim şarkılarım... Sen benim gecem... Sen benim yaşanmışlıklarım, Sen benim ölüşlerim...