4.BÖLÜM

14.9K 701 112
                                    

Merhabalar : )

İnsanların hayatları nasıl da aniden alt üst olabiliyordu sorusunun cevabı olabilir benim hayatım. Şu an bir üniversite öğrencisi değilim, hamileyim, evli değilim, yanımda daha yeni tanıdığım bir kadınla Sinop’a gidiyorum. Yemin ederim bu benim bile kurabileceğim bir hayal değildi. Ha bir de unuttuğum bir şey var. Elimde bir mektupla belli bir miktar para vardı. Emir...

Otogardan arabaya binmeden önce yanıma gelmişti. Gerçekten gözleri kızarmıştı. Ne olursa olsun onu arayabileceğimi söylemişti. Bana bir zarf uzattı. Mektup olduğunu düşünerek aldım ama araba açınca içinde gerçekten bir mektupla bin iki yüz lira para olduğunu görüp kısa bir şok yaşadım. Önce valizlerimizi otobüsün bagajına yerleştirdi. Sonra benimle yalnız konuştu. Bu arada da bunlardan dolayı beni sevmekten asla vazgeçmeyeceğini söyledi. Sonra da iyi yolculuklar dileyip otobüs kalkana kadar bekledi otogarda. Leyla ablayla kim cam kenarında oturacak diye attığımız yazı-tura sonucunu ben kazandığımdan başımı cama yaslayıp uzaklaşana kadar izlemiştim onu. Sonrası da gözyaşları... Mektupta ne mi yazıyordu?

"Ey sen güzel kadın...
Sen değil misin o aşk satırlarının arasında kendini kaybeden? Sen değil misin Cemal Süreya’nın satırlarını bir bir okuyan? Sen değil misin benim Can Yücel’in şiir kitabını hediye ettiğim kadın?
O kadar şiirden, aşk dolu satırlardan sonra anlayamadın mı hâlâ aşk bitmeyeceğini? Şimdi nasıl benden seni unutmamı beklersin? Nasıl sileyim yüzünü zihnimden? Ya da gülüşlerini? Sana ‘bana bunu yapma’ diyemem. ‘Gitme’ de diyemem. Haddim değil zaten. Ama... Ama gitmeseydin hani. Bunu düşünmekten de alıkoyamıyorum kendimi.
Gittiğin yerde mutlu olacağına inanıyorum. İnanmak istiyordum. En azından şunu bil; yalnız kaldığını hissettiğini arayabileceğin, gelebileceğin biri hep var olacak burada.
Para işine gelirsek... Biliyorum söyleseydim kabul etmezdin. Ama en azından bunu yapmama izin ver olur mu? Karnında bir çocukla hiç bilmediğin bir şehire gidiyorsun tek başına. İzin ver sana bu yardımı etmiş olayım.
Ve sana yalvarırım kendine dikkat et. Senin orada canın yansa benim burada kalbim ağrır. Kalbimin daha fazla can çekişmesine izin verme olur mu?
İlk tatilde yanına geleceğim. Senin buradan gidiyor olman benden de gidiyor olduğun anlamına gelmez. Konuştuğumuz gibi; birini Allah’a emanet ettiğimizde onu bir daha görmeden ölmeyiz.
Allah’a emanet ol..."

Tüm yol boyunca tek kelime konuşmadım. Zaten gece bindiğimizden dolayı sabaha karşı varmış olacaktık. Bütün eşyalar ve bavullar bu sabah yola çıkmıştı zaten. Sadece bir bavul vardı yanımızda, bir de çantalarımız. Selin abla ve Ferhan abla da bizden önce varmış olmalılardı evlerine. Bizim de inmemize az kalmıştı. Güneşin doğuşunu izleyebilmiş sayılırdım aslında. Sürekli ağaçlı yollardan geçiyorduk. Bu da Karadeniz’in bize sunduğu bir manzaraydı tabi. "Haydi hazırlan biz burada ineceğiz." dedi Leyla abla. Otobüs Samsun’a gittiğinden Sinop otogarında inecektik biz. Öyle de oldu. Dakikalar için otobüsten indiğimizde ürperdim. Yağmur yağmamasına şaşırmıştım aslında ama hava soğuktu. Montumu üzerime geçirdiğimde tek bavulumuzu da Leyla abla almıştı. Yakındaki bir taksiye bindik ve adresi verdik. Sinop’un gerçekten küçük bir yer olduğunu düşünmeye başlıyordum ki yaklaşık on beş dakika içinde varmamız da bu düşüncemi kesinleştirdi.

Taksiden bavulla beraber indiğimizde gözlerim sokakta dolandı. Sakindi. Tabi bunda saatin sekiz olmasının da payı vardı. Etraf aydınlanmıştı tamamen. İleride açık olan bir fırın görüyordum. Leyla abla, Ferhan ablayı aradı. Bu sırada tahminimizce yeni evimiz karşımızdaydı. 27 numaralı bina. Aslında apartman değildi. İki katlıydı ama iki katı bitişik değildi. Alt katı başka bir daire üst katı başka bir daireydi. Ferhan ablanın gelmesiyle tahminlerimiz doğrulandı ve içeri girdik. Ve bizi hemen koridordaki kutular karşıladı. Yerler toz içindeydi. "Evet hanımlar, evinize hoş geldiniz." dedi Ferhan abla. Ben önce sağ taraftaki kapıya yönelirken Leyla abla koridorda ilerlerdi. Burası mutfaktı. Mutfak dolapları gayet güzeldi ve en azından burada koli falan yoktu.
Mutfak çok geniş değildi ama bir masa koyulabilecek kadar yer vardı. Güzeldi. Mutfaktan çıkıp Ferhan abla ve Leyla ablanın arkasından ilerlerdim. Geniş bir oda vardı ve koltuklar rastgele atılmış duruyordu. Dört- beş tane koli de burada vardı. "Burası salon olur." dedi Ferhan abla. Bir şey demedik. Buradan çıkıp yan taraftaki odaya girdiğimizde düzenli olduğunu gördük. Çift kişilik bir yatak ve yine büyük bir dolap vardı. Makyaj masasına baktığımda aynasının çatlak olduğunu gördüm. Leyla abla da fark etmiş olmalıydı. Ofladı. "Keşke bunu değil de başka bir şeyi kırmış olsalardı ya..." deyip bize baktı. "Ailemle yaşadığımız zamandan kalma eşyaların çoğu şu an bu evde. Bu takımda tamamen onlardan kalma" deyip odayı gösterdi. Eşyalar eski gözükmüyordu aslında. Boyatmış olmalıydı bazılarını. "Ben burada kalacağım." dedi. "Diğer odayı da Gökçe alır." Ferhan abla kafasını salladı ve odadan çıkıp diğer odaya girdi.

SEN BENİM  // TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin