Herkese iyi akşamlar... Uzun bir bölümle geldim.
✨ Şimdiye kadar hiçbir bölüme sınır koymadım. Çünkü severek okuyan herkesin emeğime saygı duyup sessiz kalmayacağını düşündüm. Ama bugün hiçbir bölüme tek bir oy bile vermediğini bildiğim bir okuyucu bana 'yb ne zaman?' diye mesaj atınca acaba dedim. Siz bir bölümü ortalama 20 dakikada okuyorsunuz ama ben o bölümü yazmak için bilgisayar karşısında belki de 20 saat geçiriyorum. Arka planda yoğun bir emek veriyorum ve sadece bu emeğe değdiğini hissetmek istiyorum. O yüzden eğer hikayeyi takip ediyorsanız, severek okuyorsanız sessiz okuyucu olmayın ve benim heyecanıma ortak olun. Her bir bölümü paylaştığımda acaba okuyunca ne düşünecekler diye merakla bekliyorum.
Ben bölümü çok sevdim, umarım siz de seversiniz. Satır arası yorum bırakmadan geçmeyin. Keyifli okumalar...❤
Selin, söylemek istediği şeyi nihayet söylemiş olmanın verdiği cesaretle duruşunu dikleştirince, Melih'i yüzünü yeniden görmeye başladım. Düşünceli bir şekilde Selin'e bakıyordu. Artık bir şeyler söylemesi gerekiyordu. Ne olursa olsun, üstelik biz böyleyken ve yeniden beraberken bu tehdide boyun eğmeyeceğini ve mutlaka bir çıkış yolu bulacağını biliyordum.
Ciddi bir ifadeyle Selin'e bakarken birden gülmeye başladı. ''Beni bununla mı tehdit ediyorsun?'' dedi gülüşlerinin arasında. Bir süre sonra, yüzündeki ifade yeniden ciddileştiğinde, ''Anlat.'' diye devam etti kaşlarını kaldırarak. ''Kime ne istiyorsan anlatabilirsin. Benim için hiçbir mahsuru yok.''
Selin, beklediği tepkiyi alamamanın şaşkınlığından olsa gerek uzunca bir süre, bir şey diyemedi. Sessizlik oldu. Melih, komodinin üzerindeki telefonunu uzanıp aldı. Birkaç saniye telefonuyla uğraştıktan sonra, telefonunu aldığı yere bırakıp Selin'e baktı. ''Saat, geç olmuş. Söyleyeceğini de söyledin, artık gidersen...'' deyip kapıyı işaret etti.
Selin, kibarca kovulmuş olmasına aldırmadı ve gitmek adına bir harekette bulunmadı. Sonunda, ''Bak, anlatırım.'' dedi zar zor.
Melih, omzunu silkip geriye doğru yaslandı ve ''Anlat.'' dedi tekrar gayet rahat bir şekilde. ''Benim çekinecek bir şeyim yok.''
''Babaannen üzülür ama... Ona oyun oynadığını öğrenirse çok üzülür.'' dedi Selin son çare olarak. Dönüp dolaşıp bu oyunun Melih için sebebine, daha doğrusu onun bildiği kadarıyla sebebine gelmişti.
Melih, başını iki yana salladı. ''Sanmıyorum.'' dedi kendinden emin bir ses tonuyla. ''Ben, bu oyuna babaanneme moral olsun diye başladım. Benim hayatıma birini alıp, ciddi bir adım atmamı çok istiyordu ama ben böyle bir şeyi Neva'dan başkasıyla yapamazdım. Onu ne kadar çok sevdiğimi, sen de en başından beri biliyormuşsun. Gizli gizli eşyalarımı karıştırmışsın ya hani.'' diye imayla mırıldanıp konuşmaya devam etti. ''O, benim yanımda olsun veya olmasın, kalbimin Neva'ya olan sadakati sonsuz...'' dediğinde balkona doğru baktığı için göz göze gelir gibi olsak da bu anı, Selin'in dikkatini çekmemek adına çok uzun tutmadı.
İçten içe mırıldandım. ''Melih'im... Benim kalbimin de sana olan sadakati sonsuz...''
''Sen, bana böyle bir oyun teklifiyle geldin. Her şeyi sen başlattın. Sevgilim onu amcamla tanıştıracağım sıra beni terk etti, bana yardım et dedin. Bir süre sevgiliymiş gibi davranalım sonra anlaşamadık ayrıldık deriz, dedin. Başta saçma geldiği için kabul etmesem de düşününce olabilir dedim.'' Düşününce değil de amcasını görünce kabul etmişti. Amcası yıllar önce her ne yapmış ise Melih bunu biliyordu ve o adam cezasını çekmeden vicdanı rahat etmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLDEN YANAN ATEŞ
Ficción GeneralAyakta durmakta bile zorlanıyordu ama ağır adımlarla bana doğru yaklaştı. Tam karşımda durduğunda, odadan içeriye sızan ay ışığı sayesinde gözlerini net bir şekilde görebiliyordum sadece. Beklemediğim bir şekilde bana sarıldı, yüzünü boynuma doğru g...