İyi akşamlar...
20. bölümün büyük bir çoğunluğunu yazdım. Öyle bir bölüm olacak ki... Bence tam bir sezon finali gibi olacak. Aşk, mutluluk, hüzün, heyecan, gerilim, olaylar, yüzleşmeler... Bölümde yok yok : )
Bölümü yazmaya devam ediyorum. Şu anda 12 bin kelime civarında ve 15 bine kadar da yolu var gibi : ) O yüzden bölümü iki part halinde yayımlayacağım. (Hem siz okurken yorulmayın diye hem de ben ara vermeden önce iki kere daha bölüm yayımlama heyecanı yaşayayım diye) Kısmet olursa her iki partı da bu hafta içi yayımlarım diye düşünüyorum.
Bu arada şöyle bir duyuru daha yapayım. Olaylar, bölüm içinde birbirleri ile bağlantılı bir şekilde birbirlerini tamamlayarak açığa çıkacak. Yani en heyecanlı yerinde bırakayım da merak etsinler diye sürpriz bir son olmayacak. Geçmişe dair bir bilinmezlik kalmayacak.
Bölüm söylediğim gibi aşırı uzun... Ve bu bölüm benim için çok çok önemli... Sizden ricam, hikayeyi okuyup da bu bölüme yorum yapmayan kimse kalmasın. Her birinizin ne düşündüğünü merakla bekliyor olacağım. Her bölüm satır aralarındaki yorumlarıyla yanımda olan okuyucularıma da ayrıca teşekkür ederim. Sizler sayesinde bu günlere kadar geldik. Desteğiniz benim için çok kıymetliydi, en büyük motivasyon kaynağımdı.
✨ Kitabı okuma listelerinize ekleyerek, arkadaşlarınıza önererek veya kitaba etiketleyerek bana destek olursanız çok sevinirim. En azından aradan önce 10 bin olalım istiyorum : )
Aşağıya da küçük bir alıntı bırakıyorum. Görüşmek üzere...❤
🍃 Alıntı... 🍃
Annemin, ''Neva, al şu böreği.'' diyerek bana uzattığı tepsiye baktım. ''Defnelere götür, sıcak sıcak yesinler. Hadi, kızım.''
Uzattığı tepsiyi alıp, ''Tamam, anne.'' dedim ve arkamı dönüp mutfaktan çıktım.
Annemi sabah kalkınca bir börek sevdası tutmuştu. Kahvaltıdan sonra, Nurten abla ve beni de yanına alarak işe koyulmuş, ilk pişen tepsiyi de elime tutuşturmuştu.
Börek tepsisine dikkat ederek dış kapıyı açtım ve dışarıya doğru bir adım attım. Kapıyı kapatıp yürümeye başlamamla bahçelerindeki çardakta oturan Melih'i görmem bir oldu. Yan taraftaki ağaçlara doğru bakarken, başını çevirince o da beni gördü. Karşılıklı gülümsedik. Ben onların bahçesine doğru yürürken o da ayağa kalktı. Çardaktan çıkıp önümde durunca, ben de olduğum yerde durmak zorunda kaldım.
''Günaydın.'' dedi ve ekledi. ''Neva Ayazoğlu...''
Sadece ikimizin duyacağı kadar kısık bir sesle söylemişti ama panikle etrafıma bakmaktan kendimi alıkoyamadım. Neyse ki kimseler yoktu. Kaşlarımı kaldırarak ona bakınca, ''Niye öyle bakıyorsun?'' diye sordu neşeyle. ''Yakında soy ismin böyle olmayacak mı?''
Güldüm, o da güldü. ''Börek getirdim. Gel, biri görmeden içeriye geçelim.'' dedim ve ekledim. ''Melih Ayazoğlu...''
Kapıya doğru beraber yürümeye başladık. ''Senin elin değdi mi?'' diye sordu.
''Evet, beraber yaptık.'' diye cevapladım.
''O zaman kimseye bırakmam, hepsini ben yerim.'' diye neşeli bir sesle konuştu.
Bunun üzerine, kulağına doğru yaklaştım ve ''Afiyet olsun, aşkım.'' dedim fısıltıyla.
Gözleri parladı. Dudakları aralandığında, beni utandıracak bir şey söylemesine fırsat vermeden kapıyı çaldım.
İlk çalışta kapı, Defne tarafından açıldı. Bizi görünce gülümsemeye çalıştı ama başarılı olamadı. Yüz ifadesi hiç iç açıcı değildi. ''Melih...'' dedi tedirgin bir sesle. ''Sen bahçedeyken Selin ortalığı çok fena karıştırdı. Gidip müdahale etsen iyi olacak.'' deyip kenara çekildi.
🍃 Alıntının Sonu... 🍃
![](https://img.wattpad.com/cover/249203073-288-k105103.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLDEN YANAN ATEŞ
General FictionAyakta durmakta bile zorlanıyordu ama ağır adımlarla bana doğru yaklaştı. Tam karşımda durduğunda, odadan içeriye sızan ay ışığı sayesinde gözlerini net bir şekilde görebiliyordum sadece. Beklemediğim bir şekilde bana sarıldı, yüzünü boynuma doğru g...