Yeniden merhaba! Çok özlemişim. ❤
Öncelikle aylar sonra bölüm paylaşabildiğim için üzgün olduğumu söylemek isterim ve araya giren zaman için bekleyenlerden samimi şekilde özür dilerim. Ne keyfi bir durumdu ne de planlanmış bir araydı. Kitabın finaline kadar her şey sahne sahne çok uzun zamandır belli olsa da kendi hayatımdaki bazı sinir bozucu durumlardan ve insanlardan ötürü psikolojik olarak çok yorulmuştum ve bilgisayar başına geçip yazacak enerjiyi ve dikkati kendi içimde bulamadım, istesem de yazamadım. İnsan istediği her şeyi istediği zamanda yapamıyormuş, bir kere daha anlamış oldum.
Kendimi nasıl anlatabileceğimi ve bu aranın ne kadar uzayacağını kestiremediğim için buraya net bir açıklama bırakamadım ama hesaba girdikçe de panodan ya da özelden yazmış kimseyi yanıtsız bırakmadım. Umarım bundan sonra sık gelen bölümlerle hep beraber finale gideriz. Bunu inanın çok istiyorum ve elimden geleni yapacağım. Şunu da bilmenizi isterim ki hikayeyi hiçbir zaman yarım bırakmayı düşünmedim. Nasipse de mümkün olan en kısa sürede tamamlayacağım.
Bu süreç boyunca çok şey mecburi olarak değişti. Ben değiştim, yaşadığım şehir değişti. Başka bir şehirde yeni bir düzen kurmak zor, şu dönemde daha da zor, umarım üstesinden gelebilirim.
🎈 Medya(Bölüm Şarkısı): Cem Adrian/Telli Turnam
✨ Hâlâ bekleyen birileri kaldıysa keyifli okumalar diliyorum ama buradaysanız da kendinizi yorum satırlarında belli edin olur mu, çok mutlu olurum. ❤
İnsana imtihan olarak özlemek yeter...
Bir şehri,
Bir sesi,
Bir nefesi...
-Cahit Zarifoğlu-
Eve döndüğümüzde babamlar daha gelmemişti. Bahçede yan yana ilerlerken uzaklardan gelen bir ses duyduk. ''Nerede o Melih?''
Melih'in ne olduğuna anlam veremeyerek kaşları çatıldığında panikle arkama döndüm. ''Neredeyse çıksın karşıma.'' Bu sefer daha yakından gelen ses, yine etrafta yankılanmıştı. Sesin sahibi bahçe kapısından içeri girdiğinde nefesimi tuttum. Tam Melih'in karşısında durdu ve öfke saçan gözleriyle cümlelerini peş peşe sıraladı.
''Günlerdir kimlere ne hesap verdin, bilmiyorum. Ama şimdi hesap sırası bende. Bana hesap vereceksin.''
Dilara'nın annesi Gülay abla, Melih'in üzerindeki sert bakışlarını kısa bir an bana değdirse de yine Melih'e bakarak öfkeli konuşmasını sürdürdü. ''Nasıl yaptın?'' diye bağırdı. ''Niye sustun? Kızımın neden öldüğünü bilirken bizi neden bir bilinmezliğe mahkûm ettin?''
Melih biraz şaşkınlıktan biraz da ne diyeceğini bilemediğinden olsa gerek sessizliğini devam ettirdiğinde Gülay abla daha da sinirlendi, iki eliyle Melih'in yakasına yapıştı. ''Hem benim kızımın gecenin o saatinde seninle o ıssız yerde ne işi vardı?'' diye öfkeyle soluduğunda mümkünmüş gibi kaşlarını daha da çattı. ''Sen benim kızımın sana olan zaafını kullanıp gecenin bir yarıları kuytu köşelerde ondan faydalanıyor muydun?''
Son sorudan sonra Melih'in tepkisizliği de bitmiş oldu. Utanç ve sinir karışımı birkaç nefes alıp verdikten sonra, ''Gülay abla... Bak, abla diyorum.'' dedi sabır dilenir gibi. Gülay ablanın yakasındaki ellerini bileklerinden tutarak kendinden uzaklaştırdı ve iki adım geriye gitti. ''Bana böyle bir şeyi nasıl söylersin?'' dedi sesini yükselterek. ''Böyle iğrenç bir şeyi bana nasıl yakıştırırsın? Böyle mi tanıdın sen beni?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLDEN YANAN ATEŞ
Ficción GeneralAyakta durmakta bile zorlanıyordu ama ağır adımlarla bana doğru yaklaştı. Tam karşımda durduğunda, odadan içeriye sızan ay ışığı sayesinde gözlerini net bir şekilde görebiliyordum sadece. Beklemediğim bir şekilde bana sarıldı, yüzünü boynuma doğru g...