Herkese iyi akşamlar...
✨ Medyadaki şarkı: Erdal Güney-Saklımdasın
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin, lütfen.
Umarım bölümü beğenirsiniz, keyifli okumalar :)
Barış'ın gitmeden önce söylediği son sözler, dakikalardır aklımdan çıkmıyordu. Sürekli aynı şeyler zihnimde tekrarlanıyordu ve artık bunun sonucunda kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. Barış görüş alanımdan çıktıktan sonra bile dakikalarca yerimden kımıldayamamıştım. Bir uçak anonsu bana nerede olduğumu ve ağabeyimin beni arabada beklediğini hatırlatmıştı. Ağır adımlarla ağabeyimin yanına gitmiştim ve bir an sonra eve dönüş yolundaydık.
Ortada tuhaf bir ilişki vardı. Defne de sürekli onların arasında garip bir durum olduğunu söylüyordu. Selin gayet normal davranıyordu, Defne hariç herkese güler yüzlü ve yardımseverdi. Ona karşı bu tavır değişikliği de Defne'nin kendisinden kaynaklanıyordu. Selin'in Melih'i sevdiği ise ona olan bakışlarından belliydi. Peki ya o ikisi, evliliğe gitmeyeceğini bildikleri bu nişanla ne yapmaya çalışıyorlardı?
Nişanlanmak ne demekti? Bir insan niye nişanlanırdı? Nişanlanmak; evlilik yolunda karşındaki insana söz vermek, diğer insanlara da bu beraberliğin evliliğe doğru gittiğini haber vermek için değil miydi? Madem bu yolun sonunun evlilik olmadığı şimdiden belliydi, neden en yakınlarındaki insanları bir yalana inandırıp bu uğurda sahte bir sevinç yaşatıyorlardı?
Evlilik gibi bir durumu henüz düşünmüyor olabilirlerdi tabii ama sonu evlilik olmayacaksa yaptıkları nişanın ne gereği vardı? Amacın ne Melih? Ne yapmaya çalışıyorsun?
''Böyle dalgın dalgın ne düşünüyorsun?'' Ağabeyimin sesiyle cama doğru dönük olan gözlerimi ona çevirdim.
''Dalgın filan değilim, sana öyle gelmiş. Camdan dışarıyı izliyordum sadece.'' Umarım inanırdı ve daha fazla beni sorgulamazdı.
''Dalgın olmadığın için mi aynı soruyu üçüncü defa sorduğumda ancak cevap verebildin?'' Söylediği cümle kadar bakışları da imalıydı.
Bakışlarımı ondan kaçırıp tekrar cam tarafına doğru döndüm. ''Eve gidince size bir şey söylemem gerekiyor. Şimdi daha fazla üzerime gelme, olur mu?''
Barış ile ayrıldığımı onlara söylemem gerekiyordu. Annem artık daha fazla bizim hakkımızda olmayacak hayaller kurmamalıydı. Ağabeyim de muhtemelen yapacağım o konuşmadan sonra, bu halimin yaşadığım ayrılık sebebiyle olduğunu sanacaktı. Halbuki biz havaalanına zaten ayrılmış olarak gitmiştik ve benim şimdiki halimin sebebi çok başka bir nedenden ötürüydü. Ama onların bunu bilmemesi gerekiyordu.
''Öyle olsun.'' diye mırıldandı. Bana ara ara bakmayı kesti ve tüm dikkatini yola verdi.
Eve geldiğimizde, ailemin kalan üyelerinin hepsi salondaydı. Boş yerlere oturduk. Aradan on dakikaya yakın bir zaman geçti. Ağabeyimin gözleri benim üzerimdeydi ve artık ne söyleyeceksen söyle der gibi bakıyordu. İyi de ben söze nasıl başlayacaktım?
''Barış, gitti.'' dedim birden.
Tüm gözler bana çevrildi. Hepsi bana çok garip bir şey söylemişim gibi bakıyordu. ''Bunu biliyoruz. Hani beraber uğurladık ya.'' dedi ağabeyim bana alaylı bir gülümsemeyle bakarken.
''Öyle değil.'' dedim. ''Kalıcı olarak gitti. Yani Hollanda'ya taşınacak.'' Hepsinin bakışları değişti, annemin kaşları çatıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLDEN YANAN ATEŞ
Ficção GeralAyakta durmakta bile zorlanıyordu ama ağır adımlarla bana doğru yaklaştı. Tam karşımda durduğunda, odadan içeriye sızan ay ışığı sayesinde gözlerini net bir şekilde görebiliyordum sadece. Beklemediğim bir şekilde bana sarıldı, yüzünü boynuma doğru g...