-Rahat dur, Alex. Kaçabileceğin bir yer yok.
Alex ağlamak üzereyken Oliver ellerini bırakıp gömleği zorla da olsa çıkardı. . Elleriyle bacağını itmeye başladığında Oliver kendi beyaz gömleğini sırtına geçirdi. Alex kaçmak için o kadar çok çabalıyordu ki ne yaptığını fark etmemişti. Panikten titriyordu.
-Bırak beni!
-Giy şunu.” Oliver kızın ellerini tekrar kaptı ve gözlerinin içine bakana kadar sabırla bekledi. Alex’in altınlı kahveleri ona kilitlendi. Oliver’ın gözlerinde sadece karanlık bir öfke vardı. Alex’in gözleri korkuyla büyümüştü. “Giy şu siktiğimin gömleğini!”
Üzerindeki otoriteyi kırdı ve biraz uzaklaştı. Alex’in güzel kadınsı kıvrımları her erkeğin nefesini kesebilirdi. Alex yutkundu ve gömlekten kollarını geçirdi. Oliver başka bir yere baksa bu kadar zorlanmazdı ama bir an olsun gözlerini kaçırmıyordu. Kızın sol göğsünün altında, tam sutyeninin altında başlayan uzun beyaz bir çizgi yüksek belli eteğinin içine doğru uzanıyordu. Alex titreyen parmaklarla zorla gömleği ilikledi ama birkaç delik boş kalmıştı.
-Freden seni bu kanlı gömlekle görse bu kez gerçekten canıma okur.
Kaşlarını çatıp gözlerini kızın çıplak göğsünden çekti. Alex karmakarışık görünüyordu. Oliver uzanıp örgüsünü tutan tokayı çekti, saçlar kendi kendine çözülmeye başladı. Saçları yumuşacıktı. Ona dokunmak için can atsa da tokayı kucağına attı.
-Topla.” Diye emretti. Alex hemen saçlarını dağıttı ve tekrar tepesinde topladı. Oliver ceketini tekrar sırtına geçirirken Alex onun gövdesine bakakaldı. Takım elbiseler bir göğsü geniş gösterebilirdi ama Oliver’ın takımları kesinlikle göz yanılsaması yaratıyordu. Adam devasaydı. Alex minyon olmanın uzağından bile geçmemesine rağmen onun yanında minicik kalıyor gibiydi. Oliver tekrar ona baktığında kız gözlerini dışarı dikmişti.
Gözlerini yumdu. Gerçekten bir an tecavüze kurban gideceğini düşünmüştü.
-Böyle inatçılık etmesen daha kolay olmaz mı Alex?
Alex gözlerini açıp adama baktı. Öfkeliydi ve çok sıkılmış görünüyordu. Sadece başını sallamakla yetindi. Gerçekten korkmuştu.
Çok kısa bir süre sonra yüksek katlı bir binanın önünde durdular. Oliver ceketini ilikledi ama çıplak göğsünü tamamıyla saklamaya yeterli olmamıştı. Alex'i kolundan tutarak inmesine yardımcı oldu. Oliver sessizliğe gömülmüş, ifadesiz gözlerle kızı yönlendiriyordu. Kapılardan geçip asansöre vardılar. On yedinci katta indiklerinde Alex gayri ihtiyari ona döndü. Oliver cevap vermek yerine uzun holün sonundaki kapıyı tıklatıp içeri girmesi için itekledi. Alex; Raphael Orsen'in büyük yazıhanesine girer girmez burnuna çarpan alkol kokusuyla karşılaştı.
Ah, doktor mu? Hayır, ahbap. Bunu bana yapmış olamazsın.
-Orsen?" Oliver peşinden steril beyaz döşeli odaya girip arkasından kapattı. Lake zemin, uzun dikdörtgenimsi odanın geniş camlarından yansıyan güneşle parlıyordu. Odanın içinde büyük meşe bir masa, siyah deri kanepe dışında her şey kırık beyazdı; perdeler, sandalyeler, duvar kağıtları. Alex bu hastane görünüşünden nefret etmişti.
-Hoş geldiniz Bay Clyton. Ben de sizi bekliyordum.
Raphael Orsen; yetmiş iki yaşında, kırlaşmış saçları, yüzünde gülümsemekten oluşmuş milyon tane çizgisi, zekice bakan ela gözleriyle Alex'e Tommy'i hatırlatmıştı. Sesi doktorların hep takındığı o bilgiç tavırla süslüydü. Alex'e doğru yaklaştı.
"Siz Bayan Daniella olmalısınız." Alex kafasını zoraki salladı. Doktorlar onun ödünü koparıyordu. "Çok memnun oldum." Alex arkasında duran Oliver'a yalvarıp odadan çıkmak -kaçmak- için artık çok geç olduğunu biliyordu. Oliver ise sinirlerine hakim olmak için yumruklarını sıkıyor, bu kızın istisnasız her erkeği etkileyen masum havasına lanetler okuyordu. Şu var ki Alex masum değildi ama kimse onun ne olduğu hakkında en ufak bir fikir sahibi değildi. Orsen kızı incelerken keyifli bir gülümseme dudaklarına yerleşti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRARİ DUVAK
AdventureEski bilgisayar korsanı çiçeği burnunda gelin Alexandra Daniella, kendi müstakbel kocasından kaçarken kendini genç iş adamı Oliver Cylton'un nam-ı diğer Kamikaze'nin kollarında bulur. Bu garip karşılaşma ikisinin de hayatını altüst edecektir.