Bölüm 30

4.6K 354 41
                                    

-Nereye gittiğini sanıyorsun sen? "Nik burnundan solur bir ifadeyle Elizabeth'e tısladı ve kızın kolunu kaptığı gibi çıkışa doğru sürüklemeye başladı. Alex kolunu kurtarmaya çalışsa da nafileydi. "Okan aptalı biraz daha bekleseydi kayıplara mı karışacaktın? Bir teşekkür bile etmeden?" Alex oflayıp tekrar kolunu kurtarmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Ruslara özgü açık tenini sapsarı saçları taçlandırıyordu. İçinde deniz ışıltıları gibi mavilikleri barındıran yeşil gözleri öfkeyle çatılmış kaşlarının altından kıza rest çeker vaziyetteydi. Alex'in dili tutulmuş gibi kalakalınca çekinmeden büyük elini kızın beline sarıp kendine çekti ve yanaklarını samimi bir biçimde öptü.

-Eğer pençelerini üzerimden çekmezsen gelecekteki çocuklarına elveda diyeceksin." Nik'in az önceki çatılı kaşları yumuşadı, kahkahasını bastıramadan güldü.

-Troll çıldırdı." dedi hiç istifini bozmadan kızı istediği yere kolaylıkla yönlendirirken.

Onlar lobiye geçerlerken John peşlerinden güvenli bir mesafeden onları takip ediyordu. Oliver olaya dahil oluncaya kadar kızı gözünün önünden ayırmasa iyi olacaktı aksi halde bu minicik kız hareketli hayatının arasında kaybolur giderdi.

Troll telefonuna gelen bildirim sesiyle birlikte doğruldu, elinin tersinde oluşan berelerinden akan kanı dövdüğü adamın gömleğine silip DarkSide'a baş işaretiyle devam etmesini belirttikten sonra karanlık, izbe depodan çıktı. İçeriden gelen yumruk sesine saatlerdir dövdükleri adamın acı dolu iniltileri takip ederken cebinden telefonunu çıkardı ve Nikolai'nin numarasına dokundu.

Ben bir şey bilmiyorum!

Tahminen başka bir yumruk adamın suratına inerken Troll sıkıntılı nefesini dışarı üfledi. Olaylar tam istediği gibi şekil almaya başlamışken asi kızları ellerinden kaçıp gitmeye çalışıyordu. Golden her ne kadar kızın son anda odasından ayrılıp bir kadınla buluştuğunu söylese de Alex'i az çok anlayabiliyordu. Kız yediği kazığı kaçarak halletmeye çalışacaktı. Tek başına ve gözlerden uzak.

-Ah, en sevdiğim ekip arkadaşım arıyor." dedi Nik elindeki telefonu cevaplamadan önce. Hala bir eli kızın koluna yapışmış onu açılan asansör kapılarından içeri çekiştiriyordu.

-Nik?

-Emrinizdeyiz, efendim!" Troll sıkılı dişlerinin arasından bir küfür savururken Nik sırıtarak kolunu kızın omzuna atıp kendine çekti. "Tanrıçamızla birlikte." Alex karnına yumruğunu indirdiğinde hiç şansı olmadığını fark etmişti. Adam kendisinin üç katıydı.

Lanet olası!

-Seninle konuşmak istiyor." dedi Nik ters ters bakıp telefonu ona uzatırken. Alex tek kaşını kaldırıp telefonu kulağına götürdü.

-Alexandra?

-Evet, benim." Dedi temkinle. Nik ağzını oynatarak 'Troll' diye belirttikten sonra omzundaki kolunu daha çok sıkılaştırdı ve kulağını telefonun arkasına dayadı.

-Nasılsın?

-Bunca zahmete nasıl olduğumu sorgulamak için katlanmış olamazsın, değil mi?" Troll kızın ters cevabını gülerek yanıtlarken içeriden bir haykırma sesi yükseldi. Troll derhal bir kaç adım kapıdan uzaklaştı, cebinden sigarasını çıkarıp dudaklarının arasına sıkıştırdı. "Neden Nik bana sarılmış vaziyette?"

-Nik sana sarılıyor mu?" dedi şaşkınlıkla. Çakmağını sigarasına doğru yaklaştırırken kızın sorusuyla bir anda donakalmıştı. "Şanslı piç!" Sigarayı yakıp bir nefes çekti.

-Kimin hayaları daha şanslı, bilemiyorum." Alex bıkkınlıkla iç geçirdi. "Neden gitmeme izin vermiyorsunuz?" 

-Gitmemen gerekiyor çünkü.

FİRARİ DUVAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin