Bölüm 38

3.9K 243 43
                                    

Alex kapıyı sabırsızca birkaç kez üst üste çaldıktan sonra saati kontrol etti. Sabah kahvaltıları tam sekizde yapılıyordu ve kahvaltıya geç kalması facia olurdu.

Özellikle dün geceden sonra.

Tam takım halde sofraya oturmanın en iyi seçenek olduğunu zorla kabul eden Alex soluğu Oliver'ın kapısında almıştı ama dakikalardır odada tek bir ses yoktu. İçinde bir şüphe tohumu filizlenirken kararsızlıkla tekrar saate baktı. Hala yarım saati vardı. Kapıyı çalmayı kesip yavaşça kapının kulpunu aşağıya indirdi.

Belki de Oliver'ın uykusu ağırdı?

Adamı gerekirse yataktan sürükleyerek çıkarıp zamanında masaya oturtacaktı. Kararlılıkla içeri adımını attığında ilk gözüne çarpan boş yatak kararlılığının önemli bir kısmını yok etmişti.

-Lanet piç! Şimdi kaçıp gitmiş olamazsın!

Yatağın cibinliğini sertçe sıyırıp adamın yokluğundan yeterince emin olduktan sonra sertçe bir tekme savurup küfretti. Oliver ondan böyle intikam alıyorsa çok doğru bir noktaya parmak basıyordu. Burnundan solur bir ifadeyle yatağa çöktüğünde aklına gelen bütün küfürleri harf sırasına saymaya başlamıştı. Yaratıcı on yedinci küfrünü listesinden geçtiği sırada Oliver'ın dün giydiği takım elbiseyi fark etti. Beyninde bu ayrıntıyı değerlendirirken odanın bir köşesine yerleştirilmiş küçük bavul sonuca daha hızlı varmasına yardımcı olmuştu.

-Gitmemiş." dedi fısıltıyla. Keyfi biraz da olsa yerine gelip sırıtmışsa da hemen toparlandı. Oliver her neredeyse bir anda geri dönebilir, odada bulunmasının amacını saptırabilir, ona gamzesiyle beraber gülümseyip düşüncelerini çığırından çıkarabilirdi. Yataktan doğrulduğunda bir öksürük sesiyle irkildi.

Lanet olsun!

Oliver kız içeri girdiğinden beri sessizce onu izliyordu. Alex'in nasıl hayal kırıklığına uğradığını, sinirlenip sağa sola saldırdığını görünce gülmemek için kendini zor zapt etmişti. Alex her ne kadar inkar etse de varlığına ihtiyaç duyuyordu. Bunu az önce net bir biçimde belli etmişti. Odada olduğunu fark etse muhtemelen buz gibi bir umursamazlıkla bu durumu geçiştirirdi.

Alex, nihayet arkasını dönmeye cesaret ettiğinde yarı çıplak bir Yunan heykeliyle karşılaşmayı beklemiyordu, elbette. Oliver belinde beyaz havlusu, ıslak saçları, çıplak göğsünde kavuşturduğu kollarıyla banyonun kapısına yaslanmış dişlediği dudaklarından bir kahkaha kaçmaması için çabalarken oldukça...

Oldukça iştah açıcı görünüyor.

Alex arsız düşüncelerinin gittiği yönü hiç beğenmeyerek kafasını salladı ve adamın gözlerine odaklanmaya çalıştı. Oliver çıplakken dikizleyebileceği çok daha güzel manzaralar vardı.

Mesela geniş gövdesi.

Ya da kasığındaki gizemli dövmesi.

İç geçirip kendine içinde söverek nihayet adamın gülümseyen dudaklarına takıldı.

Gözler, Alex. Dudaklar değil!

İçinden kendine lanetler yağdırarak nihayet adamın gözlerine odaklanabildi. Oliver tek kaşını kaldırıp gülümserken Alex odanın camından aşağıya atlarsa ne kadar hasar alacağını düşünmeye başlamıştı. Sessizlik uzadıkça Oliver'ın gözlerindeki ima daha çok belirginleşirken Alex boğazını temizleyip açıklamaya girişti.

-Ben.. Kahvaltı... Kahvaltıya çağırmak için...

-Odamdasın?

Alex en iyi savunmanın saldırı olduğunu biliyordu. Kaşlarını çatıp Oliver gibi ellerini göğsünde kavuşturdu.

FİRARİ DUVAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin