Bölüm 21

5.7K 386 22
                                    

Elime ne bıraktın böyle? (Troll)

Sorun ne? (Laverne)

Köstebeğin dişlerine maruz kaldım. (Troll)

Zararını karşılayacağım. (Laverne)

Bu iş, iş olmaktan çıktı. Gurur meselesi, tanrıça. (Troll)

Alex bir haftasını şirketteki insanları araştırarak geçirmişti. Trol cephesinden olumlu sonuç bekliyordu ama görünüşe göze o da imkânsızdı. Karşınızda kim olduğunu bilmezseniz kayboluyordunuz.

Alex tekrar işine döndüğünde kafasında her şeyi tekrar baştan kontrol ediyordu. Sistemdeki en küçük sorun Drake'ti. Birkaç yabancı uyruklu ip adresi tüm kamera ağına sızmış, gerekli olan her şeyi kontrol edebilir güce ulaşmıştı. Bunu yapabilmek onun için bile aylarını alırdı, kaldı ki şu an hiçbir şekilde müdahale edilemez bir varlık gösteriyordu. Nefesini sıkıntıyla dışarı üfleyip tekrar kişi ayıklama işine döndü. Eğer düşmanın kim olduğunu bilmiyorsa darbenin nereden geleceğini, buna karşılık hangi savunmayı izlemesi gerektiğini, kendi saldırısını ve şiddetini ayarlaması mümkün değildi.

Jane konusunda henüz kesin karara varmış değildi. Troll'le bu meseleye kafa patlatmış, enine boyuna hayatının içine bodoslama dalmadan onu suçlu olup olmadığını anlamanın bir yolunu bulmaya çalışmışlardı. Bilgisayarına ve telefonuna göz atmıştı ama herhangi şüpheli bir durumla karşılaşmadığı gibi kendini tacizci gibi hissetmişti. Bilgisayarından hiçbir zaman veri aktarmamıştı, telefonundan şirket ağına bile bağlanmamıştı. Alex'i aşan bir ahlak anlayışı vardı. İş çıkışında iki üç kez onu izlemişti ama kadın programlanmış gibi kendi evinden başka bir yere uğramıyordu bile.

Sistemdeki açığı basit bir sekreter yapamazdı. Jane'in işe alımındaki yolsuzluğu henüz anlamlandıramamış olsa da bu onu şimdiki durumda şüpheli koltuğuna oturtmuyordu ama yine de şüpheli listesinde alt sıralarda yer alıyordu. Hackerlıkta gerçekten doğru düzgün bir yol izlemek çok zor oluyordu.

Alex kendi kullanıcı adıyla milyonuncu kez kameralara giriş yaptı ve Oliver'ın ofisine tıkladı. Şirketin sızıntısını hep Paul üzerinden değerlendiriyordu. Paul'un düşmanları, dostları, yakın çevresini didikliyordu ve belki de bu en büyük hatasıydı.

Ah, sonunda anladın şunu kızım.

Alex aklındaki yeni fikir bulutunu da peşinde sürükleyerek görüntünün arayüz sayfasında belirmesini bekledi. Oliver Jane'le konuşuyordu. Alex'in asıl merak ettiği şey kamera merceklerinin ne kadar zoomlama yapabildiğiydi. Jane'in el yazısına yaklaştırdı.

Çifte lanet olsun.

Drake meselesi bekleyebilirdi. Yerinden doğruldu ve asansöre koşar adım son saniyede bindi.

-Günaydın, Bayan Daniella.

Hasan'ın garip aksanı onu karşıladığı ara Alex eliyle tepesinde yaptığı topuzu düzeltmeye çalışıyordu. Adam gülümseyerek Alex'e bakıyordu, bir haftadır uzaktan göz hapsine aldığı kızı şimdi yanında bulmak hoşuna gitmişti.

-Günaydın bayım.

Adamla tanışmamışlardı bile. Telefonunu çıkarıp birkaç işlem yapıp tekrar cebine geri tıktı.

-Ben Hasan Samir." Alex huzursuzca kafasını salladı.

-Memnun oldum, Bay Samir.

Kafasını bile çevirmemişti. Aklında çok büyük bir sorunla - hayır, sorun yumağıyla- uğraşıyordu. Oliver'ın katında beraber indiler. Hasan gözden kaybolmak yerine kızı takip ediyordu. Alex hızlı adımlarla kapıyı tıklatmaya bile gerek duymadan ofise daldı. Jane yazdığı dikteden kafasını kaldırdı ve olay kızı gördü. Hasan'ın kafası da kızın arkasından belirdi.

FİRARİ DUVAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin