-Beyler burada daha fazla ışığa ihtiyacımız var!"
Yaklaşık üç saattir koskocaman bir stüdyoda, yüksek dozda spotun altında üzerinde kilolarca ağırlığında olmaya başlamış gelinliğiyle kadraja salak bir tebessümle bakmak zorunda kalan Alex Danniella suratını buruşturdu. Bu lanet sıcağa daha fazla dayanamayacaktı. Ne bu sıcağa ne de bu süregelen eziyete. Saatlerce saçlarını çekiştirip, yolmuşlar adına gelin saçı denilen saçma sapan bir şekilde yolduklarını geri tutturmuşlar, peşinden makyaj dedikleri bambaşka bir yüz çizmişlerdi. Kendini tanımakta güçlük çeken Alex sesini yükseltmiş ve derhal kendine yakışanı yaparak kendi makyajını kendi yapmıştı. Düğün için gerekli olduğu düşündükleri her şeyi yaparlarken memnuniyet içinde kabul etmesini bekleyen ailesi bu duruma cık cıklamış daha fazla üzerine gitmişlerdi. Kazanan bir bakıma yine Alex olmuştu. Doğala yakın bir makyaja kuaförünü mecbur etmişti. Yine de yüzünde makyajın eridiğini hissedebiliyordu.
-Martin, biraz hava almam gerekiyor. Lütfen." Derken sesi oldukça yorgun çıkıyordu. Martin Greenwood gelinine baktı. Karısı olmak için pek de hevesli olmayan gelinine. O sırada bir makyöz gelip suratını pudralamaya başlamıştı. İç çekerek onaylar biçimde başını salladı genç adam. Kız kurtarıcısına bakıyormuşçasına elini sıktı ve gelinliğinin eteklerini düzgün bir biçimde topladı.
-Tanrı aşkına! Nereye gittiğini sanıyorsun küçük hanım?" diye bağırdı fotoğrafçı adam. Kız hışımla dönüp adamın üzerine yürüdü.
-Lanet olası ışığı biraz daha arttırırsanız altında buharlaşacağız! Bu iş gerektiğinden fazla sürdü!" diye bağırırken sesi odada yankılandı. Kız ailesi orada olmadığı için şanslıydı şayet bu öfkesini hoş karşılamaz ve onun ettiği küfür karşısında adama özellikle iyi bir özür borçlu olduklarını söylerdi. Açık kahve saçları doğal bir topuzla kafasına tutturulmuş birkaç tutam özellikle bırakılmıştı. Terleyen buğday tenine yapışan saçları çekti ve gözlerini adama dikti. Mükemmel kaşlarının altındaki kaplangözü rengindeki gözlerinden öfke fışkırıyordu. Yüzüne göre güzel düz bir burnu ve inatçı oval bir çenesi vardı. Fotoğrafçı yaklaşık 1.90 boyunda olmasına rağmen üzerine kendinden bir karış kısa olan kızın öfkesinden dolayı geri çekildi. Sükûnetle bu durumu izleyen Martin kollarını göğsünde kavuşturdu. Sapsarı saçları, keskin yeşil gözleri, sert çenesi ve tehditkar bir duruşu vardı.
-Gel hayatım, insanlar bizi bekliyor." Dedi kızın isyankar gözleri kendisini bulduğunda. Alex asabi sayılacak adımlarla adama doğru ilerledi, yanına geçti ve uysallıkla elini tuttu. Martin derin bir nefes aldı. Bu kızla evlenmek için rızası sorulmamıştı. Hala neden saçma bir damatlığın içinde olduğunu sorguluyordu.
-Gülümseyin lütfen. Martin hanımefendinin beline sarıl."
Denileni yaparken Alex'le göz göze geldiler.
-Gülümse." Dedi sessizce tekrar Martin. Alex gözlerini büyük bir alayla devirdi ve gülümsedi.
Bütün toplantı odasında gergin bir hava hâkimdi. Masanın başköşesinde Oliver Cylton; şirket ortakları, yönetim kurulu ve elemanlarına bakıyordu. Deniz mavisi gözleriyle yaptığı iş teklifinin onaylanmaması için yapılan şamatayı izliyordu. Güçlü bir iş adamı olmasına rağmen hala yönetim kurulu tarafından çocuk gibi görülüyordu. Babası şirketi onun eline bırakırken borç batağına saplanmış, çaresiz ve iflas bayrağını çekmek üzereydiler. Babası Paul Cylton; bundan kötü olamaz diye düşünüp şirketi oğluna devretmişse de işler umduğu gibi olmamış ve oğlunun yaptığı her yatırım altın değerinde olmuştu. Ona kamikaze diyorlardı. Ölüm dalışı yapıyor ama her defasında tek sıyrık almadan üstesinden geliyordu. Kurtlar sofrasına ilk adım attığında yirmi birinde yeniyetmeydi. Üzerinden beş yıl geçmiş müthiş parlak zekası, karizması ve yakışıklılığıyla gözde olmuş, özellikle kadınları ve herkesi etkilemişti. Hayatına eşlik eden kadınlar kadar konuşulan yatırımları onu emin adımlarla zirveye taşıyordu.
Uğursuz sessizlik yerini olumsuz fısıldaşmalara ve mimiklere bırakmıştı. Herkes yanındakiyle fısıldaşıyor bu işin tehlikesini abartarak olumsuz fikri iyice dikte ediyorlardı. Oliver rahat bir tavırla arkasına yaslandı ve Mont Blanck kalemini masaya vurmaya başladı. Fısıldaşmalardan "aptalca"," deli saçması"," çok tehlikeli"," bu kez batacağız" kelimelerini seçebiliyordu. Bütün itirazları hemen hemen tahmin edebiliyordu. Finansal olarak çökmüş sayılan bir inşaat yatırımına el uzatmak ve hisselerini bu sayede satın almak istiyordu. Dubai menşeili firma inanılmaz başarılara imza atmış fakat son yatırımını Teksas'ın Houston banliyösüne yapmıştı. Şehirleşmeden uzak olan arazi hem ulaşım hem nüfuz bakımından çok verimsizdi. Yaptıkları harcamalar ve anlaşmalar, mantıktan uzaktı. Interroyal şirketinin avukatları hemen kolları sıvamış gerekli olan alım satım işlemleri için Dubaili dostları ziyaret etmişlerdi.
-Bu kesinlikle saçmalık, Bay Cylton." Diye kükredi yönetim kurulunun en eski üyesi William Hoyt. Oliver dalgın düşüncelerinden sıyrılıp kel, göbekli bu kodaman adamın düşüncelerine odaklanmaya çalışıyordu. "Bak, Oliver. Yıllardır bu şirket için elinden geleni yaptığını biliyorum. İntihar niteliğindeki yatırımlar yaptığını ve her seferinde başarıyla işin içinden çıktığımızı da biliyorum ama bu projeye destek vermemizi bekleyemezsin." Diye devam etti daha yumuşak bir ses tonuyla. Buram buram otorite kokan bir hareketle ellerini masanın üzerinde kavuşturdu. Kalemini cebine sokan Oliver adama yanıt vermekle vermemek arasında kalmış gibiydi.
-Teşekkür ederim, Hoyt. Bu kararı aranızda tartışmanız için size zaman vereceğimden hiç kuşkunuz olmasın." Dedi kâğıtlarını toplarken. Onu dışardan izleyen biri tavırlarından yola çıkarak sakinliğini kaybetmediğini söyleyebilirdi ama sesindeki tehlikeli tını toplantı odasını sessizliğe gömmüştü. En ufak çıt çıkmıyordu. Ayağa kalktı. Ellerini masaya dayadı ve odadaki her kişiye tek tek delici mavi gözleriyle baktı. Güçlü köşeli çenesi tavize izin vermeyecek biçimde kasılmıştı. Kaşlarını çattı.
-Şu anda Interroyal için bir adım atmak üzereyiz." Tenor sesi odayı doldurdu. Odadaki kadın üyelerin hemen hepsi onun çehresine taparcasına bakıyordu. Koyu karamel saçları alnını vurgularcasına özenle şekillendirilmişti. Gür biçimli çatılmış kaşlarının altında, yine koyu karamel kirpiklerin hapsettiği gökyüzü rengindeki mavi gözlerinin yakıcı etkisi tartışılmaz her kadını etkileyebilirdi ve her erkeği korkudan tir tir titretebilirdi. Düz uzun burnu kibirli havasını pekiştiriyor, onu sonsuz emekler harcanmış sanat eseri niteliğindeki her çizgisinin kusursuzluğuna hayran olmak ve ona itaat etmek zorunda bırakıyordu. Geniş omuzları onları boyun eğmeye mahkum bırakacak kadar genişti. "Şimdi yorumlarınızı kendinize saklayın. Bu odadan dışarı çıkana kadar hepinizi mantık çerçevesinde düşünmeye davet ediyorum. Böylece bu odadan kimse olumsuz bir kararla çıkmayacaktır diye düşünüyorum." Diye sözlerini bitirdi. Herkes şimdi ona bakıyor yaptığı gövde gösterisini tartıyordu. Duruşunu düzeltti ve çantasını aldı. Odadan çıkarken attığı her adım odanın içinde yakılandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRARİ DUVAK
AvventuraEski bilgisayar korsanı çiçeği burnunda gelin Alexandra Daniella, kendi müstakbel kocasından kaçarken kendini genç iş adamı Oliver Cylton'un nam-ı diğer Kamikaze'nin kollarında bulur. Bu garip karşılaşma ikisinin de hayatını altüst edecektir.