Alice, banyodan kıyafet odasına açılan kapıda kız kardeşinin endişeyle etrafına bakınmasını izliyordu. Martin’le olan soluksuz öpüşmeleri dengesini altüst etmiş, doğru düzgün iletişim kuramaz olmuşlardı. Alex’e Martin konusunu her açtığında güvenle geçmişte kaldığını söylese de emin olamıyordu. İhanet duygusu bedenini kemiren bir virüs gibiydi. Yine de Alex’in bunu bilmesini istemiyordu. Delilikti. Apaçık delilik.
Alex’in aklı ise bambaşka yerlerdeydi. Beş saat içinde yakışıklı bir iş adamıyla yemeğe çıkacaktı ve giyecek hiçbir şeyi yoktu. Nişanlanmasını takip eden hafta buradaki bütün kıyafetleri Seattle’daki evinin önündeki yola saçılmıştı. Her ne kadar Alice’in bunu kendine kızdığı için yaptığını düşündüyse de annesi gelmiş, eşyalarını almış ve onun asla bir daha Alice’i görmemesi için ufak bir tiyatro hazırlamıştı. Dolapta sadece Ali'in kıyafetleri vardı şimdi. Göğüsleri ve kalçası kardeşine göre büyük olan Alex ne yapacağını bilmez halde Ali için bile dar olan kıyafetlere baktı. Çok uzun bir zamandır sesi çıkmıyordu. Birkaç gündür de oldukça dalgındı. Martin'le alakalı olduğunu düşünüyor, eski müstakbel kocasını sorup onu panikletmek istemiyordu. Ali her ne kadar göstermese de ona kendini kapattığı için hala vicdan azabı duyduğunu biliyordu. Yeşil gözleri nihayet Alex'e odaklanınca, kaşlarını kaldırıp ona bakmakla yetindi. Oliver'la çıkacağını az önce söyleme cesareti gösterebilmişti. Ali öfkeden köpürmüştü, doğal olarak. "Bunca zaman nasıl karnında tuttun bunu, seni sürtük!" diye bağırmıştı ama yine de onun arkasında duruyordu. İkisi hakkında bir yorumda bulunmaktan özellikle kaçınıyordu. Konu çok hassastı ve Alex için çok yabancı bir duyguydu. İlk defa çiçekler alıyor, çiçek gönderiyor, bir adamla çıkıyordu. Adamın nişanlı olması düşüncesi Alex'in kendine işkence etmemesi için sonuna kadar onu destekleyecekti. Şimdi o gösterişli kızıl saçlarını arkasına savurmuş ellerini göğsünde birleştirmişti.
-Bayan Vegas, sizin için bir mahsuru yoksa şu kusursuz fiziğinizi gözüme sokmayın lütfen. “ dedi umutsuzca Alex.
-Üzgünüm Bayan Vegas. Bu sizin cezanız. Benden sakladığına hala inanamıyorum. Sadece beş saat içinde harikalar yaratamam. Ne giymene karar vermemiz için bile iki gün aralıksız mağazaları gezmeliydik.
-Bayan Vegas, sizi bölmek istemem ama adam ne kadar çok yakışıklı olsa da nişanlı ve ben çok hevesli görünmek istemiyorum.
-Gidip kendinizi becerin, Bayan Vegas ve Tanrım hayır! O iğrenç şeyi asla giymeyeceksin!
Alex bu tepkisiyle dizlerini örtecek kadar uzun, örme beyaz kazağı alev almışçasına bıraktı. Boyunu aşan askılarda kendine göre bir şey yoktu.
-Belki de dışarı çıkıp bir şeyler alsam iyi olacak.
-Bunu son söylediğin gün marketteki ucuzluktan saçma bir gecelikle çıkagelmiştin. Onu yakmak zorunda kalmıştık.
-Ama güzel bir rengi vardı...
-Kes sesini. Renk skalasında o rengi bulmak için kaç boya karıştırmam gerektiğini bile bilmiyorum.
-Pekala, ne yapmayı öneriyorsun?
Korkunç geçen bir saatin sonunda Alex dar elbiselerle, şortlarla, transparan bluzlarla kendi gibi hissetmemişti ve hepsini üzerinden çıkardığı gibi yerine bırakmıştı.
Alice son darbeyi henüz indirmemişti.
-Şunu bir giy." Dar paça, likralı bir kotu suratına fırlattı. Tam itiraz edecekken suratına bu sefer şifon bir tunik isabet etti. Sesini çıkarmadan giydi. Üzerindeki tunikten her yeri belli oluyordu ama önündeki fermuar göğüslerinin yaptığı potu düzeltmişti hem poposunun kabak gibi meydana çıktığını da gizliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRARİ DUVAK
AdventureEski bilgisayar korsanı çiçeği burnunda gelin Alexandra Daniella, kendi müstakbel kocasından kaçarken kendini genç iş adamı Oliver Cylton'un nam-ı diğer Kamikaze'nin kollarında bulur. Bu garip karşılaşma ikisinin de hayatını altüst edecektir.