X

392 51 6
                                    

Aleksandra terasta oturmuş gün batımını izlerken aklında çok fazla düşünce vardı. Ailesinin onun yüzünden öldürüldüğünü bilmeden yaşarken kendisini daha az suçlu hissediyordu. Şimdi bir de bunu düşünmesi gerekiyordu. Ailesi öldürüldüğünde on yedi yaşındaydı ve o yaştaki bir çocuk onlara ne yapmış olabilirdi? Ayrıca neden hafızasını sildirmişlerdi? Beyni az sonra patlayacakmış gibi hissediyordu.

Arkadaşlarını özlediğini fark etti. Onlara yine yalan söylemesi gerekecekti. Leonard'la tanışmadan önceki hayatını düşündü. Sabahları normal bir insan gibi okula gidiyor, arkadaşlarıyla görüşüyor, akşamları ise Kenny'nin yanında her sabah yüzüne taktığı maskeyi çıkartarak gerçek Aleksandra oluyordu. Gerçek Aleksandra ruhsuz ve kalpsizdi. İntikam ateşiyle yanıyordu. Arkadaşlarına bunu söyleyemezdi. Aleksandra'yı vazgeçirmeye çalışır daha da kötüsü ona engel olurlardı. Şimdi ise onlardan istemese de uzak durmak zorundaydı çünkü Tristan onlara zarar verebilir, hatta daha da kötüsü öldürebilirdi.

''Aleksandra!'' Gözlerini Leonard'a doğru çevirdiğinde ona birkaç kere seslenmiş olduğunu fark etti. Daldığı düşüncelerden ayrılmak için birkaç kere gözlerini kırpıştırdı.

''Ne yapıyorsun soğukta?'' Leonard elindeki battaniyeyi Aleksandra'nın omuzlarına bıraktı. O zamana kadar üşüdüğünü fark etmemişti. Rüzgar saçlarını havalandırdığında battaniyeye daha sıkı sarıldı.

''Düşünüyorum,'' dedi. ''Arkadaşlarımı, Bill'i... Beni merak etmişlerdir Leonard. Üç gündür benden haber alamıyorlar. Endişelenip de polise gitmeden önce onlarla konuşmam gerekiyor.''

"Haklısın. İstediğin zaman birlikte gider ve onlarla konuşuruz. Onlara ne söyleyeceksin?"

"Bilmiyorum." Öne doğru eğilip dirseklerini dizlerine dayadı. Avuç içlerini gözlerine bastırıp derin bir nefes aldı.

"Onlara yalan söylemekten nefret ediyorum," dedi. "Fakat göz göre göre hayatlarını tehlikeye atamam."

"Doğru olanı yapıyorsun Aleksandra. Hayatlarının güvende olması onlara gerçekleri anlatmandan daha önemli." Aleksandra onun gözlerinin içine baktığında samimi olduğunu görebiliyordu.

"Ne zaman gitmek istersin?"

"Yarın,"dedi. "Fakat önce onlara ne söyleyeceğimi düşünmem gerekiyor."

***
Sadece birkaç gündür burada olmasına rağmen Aleksandra herkesi az da olsa tanımıştı ve nasıl yaşadıklarını öğrenmişti. Yemekleri Elliott yapıyordu. Sabahları herkesin iki antrenmanı vardı. İlk önce Elliott ve Matthias daha sonra kim kazandıysa Lauren'la antrenman yapıyordu. Akşama doğru ise ormanda koşuya çıkıyorlar, dönüşte ise havuzda hiç durmadan bir saat yüzüyorlardı. Ayrıca ormana giderlerken bir kişi mutlaka Aleksandra'nın yanında kalıyordu. Önceleri bu Elliott olsa da Leonard geldikten sonra yanında kalan genellikle o oluyordu. Akşamları ise Lauren ve Matthias genellikle odalarına çekiliyorlar, Elliott ve Aleksandra ise salonda film izliyorlardı. Bazen diğerleri de onlara katılıyordu. Bugün yine o günlerden birisiydi.

"Senin için mısır patlattım," dedi Elliott. Elinde kocaman bir kase patlamış mısır vardı ve çok lezzetli görünüyordu.
"Teşekkür ederim." Elliott kendisini Aleksandra'nın yanına bırakırken kaseyi ona uzattı. Aleksandra hemen büyük bir avuç alarak yemeye başladı.

"Siz yemiyor musunuz?"

"O yağ dolu şeyi yiyebilmem için bana para vermeniz gerekiyor," dedi Lauren. "Ya da vazgeçtim. Para verseniz dahi yemem."

"Ben yerim," dedi Matthias. Aleksandra'nın diğer tarafına oturup mısırdan bir avuç aldı. Aleksandra ona alıştıklarını hissedebiliyordu. Tamam... en azından artık onu görmezden gelmiyorlardı.

Gölgeler PrensiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin