XXI

345 38 2
                                    

Aleksandra uyandığında göz yaşları yastığını ıslatmıştı. Hala hiç durmadan ağlıyordu. Bu kadar zayıf olmaktan nefret ediyordu. Bu kadar zayıf hissetmekten nefret ediyordu. Yavaş adımlarla yatağından kalkıp duşa doğru ilerledi. Bir an önce duş alıp kafeye gitmek istiyordu. Biraz daha evde durursa eğer kafayı yiyecekti. Hemen sıcak bir duşa girdi ve saçlarını bile kurutmadan üzerine bir şeyler giyerek evden çıktı.

Kafeye geldiğinde Leonard'ın Steve'le konuştuğunu gördü. Henüz onu fark etmemişti. ''On üçüncü masanın siparişlerini aldın mı?'' Leonard başını salladı. ''Evet. İki tane cold brew latte istiyorlar.'' Steve siparişleri hazırlamaya giderken Aleksandra'yı fark etti. ''Aleksandra... Bu kadar erken geldiğin için minnettarım sana. Bugün kafede inanılmaz bir yoğunluk var ve aksi gibi Susan izinli. Onun yerine mutfağa sen bakabilir misin?'' Leonard, Aleksandra'nın adını duyduğunda arkasına baktı ve göz göze geldiler. Gözlerini ilk kaçıran Leonard oldu. Aleksandra kalbinin kırıldığını hissetse de onu suçlayamıyordu.

''Tamam,'' dedi Steve'e. ''Bugün bulaşıklar bende.''

''Sen bir tanesin!'' Steve, Aleksandra'ya sıkıca sarılıp kısa bir öpücük bıraktı. Leonard'ın derin nefesler aldığını duymuştu ama yine de ona bakmadı. Çantasını askılığa asıp yanından geçerek mutfağa girdi. Mutfakta bir sürü bulaşık birikmişti. Aleksandra başlamadan önce ellerini tezgâha dayayıp derin bir nefes aldı. Hala hiçbir şey yememişti ve kendisini oldukça halsiz hissediyordu. Islak saçlarını arkasına doğru atıp bulaşıkları yıkamaya başladı. Leonard'ı gördüğünde kendisini daha iyi hissedeceğini düşünmüştü fakat öyle olmamıştı. Onun gerçek duygularını bilmesin rağmen soğuk bakışları Aleksandra'nın canını acıtmıştı. Bu yüzden mutfağın bu tarafında olmaktan memnundu.

''Yardıma ihtiyacın var mı?'' Aleksandra arkasına döndüğünde Brandon'u gördü. Onu burada görmeyi beklemiyordu. Şaşkınlığını gizlemeyerek; ''İdare ediyorum aslında,'' diye mırıldandı. Leonard'ın nerelerde olduğunu merak ediyordu. Brandon ona doğru yaklaşıp gömleğinin kollarını kıvırdı ve Aleksandra'nın yanına gelerek ona yardım etmeye başladı. Aleksandra köpüklüyor, Brandon duruluyordu.

''Burada olduğumu nereden öğrendin?''

''İçerideki garson söyledi. Bu arada işe yeni mi başladı? Elemana ihtiyacınız olduğunu bilseydim seve seve çalışırdım.'' Brandon sırıttı. Söyledikleri Aleksandra'nın rahatlamasına sebep olmuştu. Görünüşe göre Leonard'ın kim olduğunu bilmiyordu. Gerçi bilse bile onu tanıdığını belli eder miydi emin değildi. Bu şüphe içini kemirmeye başlamıştı.

''Benim de haberim yoktu. Moskova'ya gittiğimde işe almışlar sanırım. Ayrıca cennetin orta yerinde açılmış gibi duran restoranını bırakıp burada çalışmak istediğine emin misin?''

Brandon kahkaha attı. ''Demek cennetin orta yerinde açılmış gibi görünüyor,'' dedi. ''Bunu sevdim.'' Aleksandra bulaşıkları köpüklemeyi bitirmiş, Brandon'un duruladıklarını kuruluyordu.

''Geleceğini haber verseydin eğer önceki bulaşıkları da yıkamazdım,'' dedi gülmeye çalışarak.

''Aslında haber vermek istedim fakat telefonlarıma bakmadın.'' Aleksandra kaşlarını çatıp arka cebindeki telefonu çıkarttığında gerçekten de aramış hatta birkaç tane de mesaj atmış olduğunu gördü.

''Sessizde unutmuşum,'' dedi. Partide telefonunu sessize almıştı ve dünkü geceden sonra telefonunu eline almak aklına bile gelmemişti...

''Gece beni aradığını gördüm. Bir şey olmadı değil mi?'' Aleksandra hemen başını iki yana salladı.

''Hayır,'' dedi. ''Sadece gece eve dönerken arabanı dışarıda gördüm. Merak ettiğim için aramıştım ama görünüşe göre merak edeceğim bir şey yokmuş. Gayet iyi görünüyorsun.''

Gölgeler PrensiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin