III

869 76 6
                                    

''On sekizinci masa iki tane milkshake istiyor. Birisi çikolatalı diğeri oreolu olacak." Steve siparişleri hazırlamaya giderken Aleksandra cebinden telefonunu çıkartıp saate baktı. Neredeyse akşam olmuştu. Burada çalışmayı seviyordu ama açıkçası şu anda eve gidip ayaklarını uzatarak dinlenmeyi iple çekiyordu. Teyzesi sonunda evine dönmüştü ve Aleksandra onu ne kadar çok sevse de gittiği için memnundu. Onun yanında güvende değildi ve bundan sonra da hiçbir zaman güvende olmayacaktı.

Steve milkshakeleri hazırladığında Aleksandra vakit kaybetmeden onları götürdü. Milkshakeleri sipariş edenler, yanılmıyorsa eğer liseli bir çiftti ve yine yanılmıyorsa eğer bu ilk buluşmalarıydı. Kız geldiklerinden beri saçlarıyla oynuyor, çocuk ona bir şey söylediğinde yanakları kızarıyordu. Çocuğun da kızdan farkı yoktu açıkçası. Aleksandra onları izlerken gülümsemesini tutamadı. Kendisi de bir zamanlar liseliydi ve onun için kesinlikle kolay zamanlar sayılmazdı. Şimdi düşündüğünde lise yılları ona çok uzak geliyordu. O yıllardaki Aleksandra ile bu hali arasında uçurumlar vardı.

''Merhaba, espresso alabilir miyim? Paket olacak.'' Aleksandra ona tanıdık gelen ses tonunu duyduğunda arkasına döndü. Doğru tahmin etmişti. Leonard yine basketbolcu tişörtü, şortu ve ıslak saçlarıyla karşısındaydı.

''Tabii ki alabilirsin.'' Aleksandra onu gördüğünde yüzündeki gülümseme silinmişti. Hızlı adımlarla yanına ulaştı ve elindeki kahverengi tepsiyi mermer tezgahın üzerine bıraktı. "Sana benden uzak durman gerektiğini çok net bir biçimde ifade etmiştim."

''Burada çalıştığını bilmiyordum,'' dedi Leonard, Aleksandra'yı süzerken. Ona baktığında burada çalıştığını anlamaması mümkün değildi. Polo yaka tişörtünün göğüs kısmında "Tisseri Books and Coffee" yazan büyük bir arma vardı. Aleksandra ona inanmaz gözlerle bakarken Leonard ellerini tezgahın üzerine koydu.

"Gerçekten," dedi. Aleksandra başını iki yana salladı. "Sana inanmıyorum."

Steve kahvesini getirdiğinde Leonard ona teşekkür etti. Aleksandra onun gideceğini sandı ama Leonard onu şaşırttı.

"Eğer meşgul değilsen birer kahve içebilir miyiz?"

"İçtiğimiz kahvenin içinde zehir yoksa eğer hayır," dedi Aleksandra. Leonard gözlerini devirdi. "Konuşmamız gereken şeyler var Aleksandra," dedi. Ona karşı elinden geldiği kadar kibar olmaya çalışıyordu fakat sabrının sonuna gelmek üzereydi. Neden aynı tarafta olduklarını kabul etmek istemiyordu?

Leonard eliyle önündeki masayı işaret edince Aleksandra derin bir nefes aldı ve Leonard'ın kolunu tutup onu çekiştirdi. Tek istediği gözlerden uzak bir yere oturmaktı fakat Leonard'ın kolunu tuttuğunda garip bir şey hissetti. Bir anda içi hüzne boğuldu. Ağlamak istiyordu. Boğazından bir hıçkırık yükseldi ama onu yuttu. Leonard'ı tuttuğu elini hızlıca geriye çekti. Acaba aynı şeyi o da hissetmiş miydi? Gözlerine baktı. Hayır hayır hissetmiş olamazdı. Hissetmiş olsa ona böyle boş gözlerle bakabilir miydi?

''Ben şey, göz önünde olmak istemedim," dedi. Ondan beklenmeyen bir şekilde sesi titremişti fakat çabuk toparladı.  "Bill kızmaz ama yine de hoş bir durum değil. Sonuçta hala mesaim bitmedi." Duvarın yanındaki masaya oturdular.

"Haklısın. Zor durumda kalacaksan eğer daha sonra başka bir yerde konuşabiliriz." Aleksandra etrafı süzdü. Bu saatlerde burası fazla dolu olmazdı. Bill'in gelmesine de daha en az iki saat vardı. Ayrıca Leonard'dan ne kadar erken kurtulursa o kadar mutlu olacaktı.

"Sorun değil. Steve bir süreliğine müşterileri kendisi idare edebilir."

"Pekala. Ne zamandır burada çalışıyorsun?"

Gölgeler PrensiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin