Aleksandra sırt çantasından anahtarlarını çıkartıp içeriye girdi. Evin içerisi en son Tristan'ın adamları girdiği için darmadağındı. Yemek masasının üzerindeki vazo paramparça olmuş, sandalyeler etrafa dağılmıştı. Aleksandra yavaş yavaş her yeri geziyordu. Yerlere atılmış yastıkları toplayarak koltukların üzerine koydu. Şöminenin üzerindeki resim çerçeveleri kırılmıştı. Aleksandra eğilerek yerdeki fotoğrafı aldı. Bu fotoğrafı ortaokul mezuniyetinde çekilmişlerdi. Aleksandra annesi ve babasının ortasına geçmiş, onlara sarılmıştı. Hepsi ne kadar da mutluydu... Fotoğrafı alarak televizyonun altındaki çekmeceye koydu. Burayı temizlemesi sandığından da uzun sürecekti. Şimdilik ortalığı temizleyecek gücü kendisinde bulamadığı için merdivenlerden yukarıya çıkarak odasına geldi. Burası salon kadar dağınık değildi. Sadece çekmecelerini boşaltmışlar, yorganını ve yastıklarını yerlere atmışlardı. Sırt çantasını çıkartıp çalışma masasının üzerine bıraktı ve yerdeki yastıkları alarak yatağının üzerine koydu. Ayakkabılarını da çıkartıp yatağına geçmeden önce yerdeki yorganı alarak üzerini örttü. Açlıktan midesi gurulduyordu ama umurunda değildi. Çok ağlamıştı... O kadar çok ağlamıştı ki gözleri kan çanağına dönmüştü. Tek istediği şey rahat bir uyku çekmekti.
"Rüyasında beyaz kumların olduğu bir sahil kenarındaydı. Dalga sesleri kulağına gelirken derim bir nefes alıp denizin mis kokusunu içine çekti. Ucu görünmeyen sahil kenarında yürümeye başladığında ayağında ayakkabılarının olmadığını fark etti. Denizin serin sularının ayağına çarpmasını ve her seferinde yürürken kumların geriye doğru çekilmesini hissedebiliyordu. "Neredeyim ben?" diye sordu kendi kendisine. Hava neredeyse kararmaya başlamıştı ve güneş batarken arkasında mükemmel bir manzara bırakıyordu. Aleksandra içinin huzurla dolduğunu hissetti. Yürümeye devam ederken biraz ileride bir ateş yandığını fark etti. "İnsanlar!" diye düşündü. "Yalnız değilim!" Adımlarını hızlandırarak onların yanına doğru yaklaştığında iki kişi olduklarını fark etti. Anladığı kadarıyla bir kız ve bir erkek vardı. Kızın arkası ona doğru dönüktü ve saçlarını rüzgar uçuşturuyordu. Ona yüzü dönük olan kişiyse... Aleksandra yaklaştıkça onun Leonard olduğunu fark etti. Kalbi sıkıştı, nabzı yükseldi... Karşısındaki kadına o kadar güzel bakıyordu ki... Gözlerinin içi gülüyordu. Aleksandra onu daha önce hiç bu kadar mutlu görmemişti. Kadın kulağına bir şeyler fısıldadığında Leonard kahkaha attı. Onun yanaklarından tutarak kendisine çekti ve öpmeye başladı. Aleksandra bakamayacağını fark ettiğinde yüzünü başka yöne doğru çevirdi. O kadının kim olduğunu merak ediyordu. Biraz daha yaklaştı. Görülmemeye çalışıyordu. Leonard kızı elinden tutmuş çevirirken Aleksandra yüzünü görebilmek için dikkatlice baktı ve..."
Aleksandra nefes nefese uyandı ve eliyle kalbine bastırdı. "Tabii ki Leonard'ı rüyamda görecektim," dedi kendi kendisine. "Zihnimin benimle dalga geçmek gibi kötü bir huyu var." Yatağında doğrularak bacaklarını aşağıya indirdi. Uyanmasına rağmen kalbindeki ağırlığı hala hissediyordu. Yine de birkaç saat uyumak ona iyi gelmişti. İlk yaptığı şey üzerindekileri değiştirerek duşa girmek oldu. Sıcak suyun altına girip kendi şampuanını kullanırken elleri Leonard'ın mentollü şampuanını aradı. Bunu aklından çıkartıp kendi çilek kokulu şampuanıyla bir güzel saçlarını yıkadı ve en çok özlediği şeylerden birisi olan saç kremini saçlarına bolca sürdü. Evini özlemişti. Kendi banyosunda duş almayı, saç kremini kullanmayı, kendi yatağında uyumayı özlemişti... Aleksandra aidiyet duygusunu seven bir insandı. Ona ait olan şeyleri benimseyip sahipleniyordu. Leonard'ın boynundaki kolyesini de benimsemiş olmalıydı ki eli sürekli boynuna gidiyor, oradaki boşluğu hissediyordu.
Duştan çıktıktan sonra uzun bir süre bornozla dolaştı. Salonu topladı, yerdeki kırık cam parçalarını topladı ve yerleri süpürdü. Eline geçen her yeri sildi. Daha sonra odasına çıkıp elbise dolabına sakladığı cep telefonunu alarak aşağıya indi. O kadar uzun zaman olmuştu ki cep telefonu kullanmayalı... "Umarım hızlı mesaj yazmayı unutmamışımdır," dedi kendi kendisine. Telefonun güç düğmesine basıp açılmasını bekledi. Çok geçmeden telefonu açıldı ve bildirimler yağmaya başladı. Bir sürü mesaj, cevapsız arama ve sesli mesajlar vardı. Aleksandra onların çoğunun Ashley'den geldiğini biliyordu. Hatta hepsi Ashley'den geliyor olmalıydı çünkü onu arayacak başka birisi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgeler Prensi
FantasyÇoğu insan koskoca evrende yalnızca bir tane dünya olduğunu düşünür. Aleksandra'da onlardan birisiydi ta ki Leonard ile tanışana kadar. Leonard onun hayallerinin bile ötesinde bir yerden gelmişti. İkisinin yaşama tarzları, hayatları ve gelecekten be...