XXV

375 46 7
                                    

Aleksandra gözlerini açtığında ağladığını fark etti. Neden bu kadar çabuk uyanmıştı ki? Günler sonra ilk defa rüyasında mutlu olmuştu ve bu kadar kısa sürmek zorunda mıydı? Yatakta doğrulurken ellerini saçlarının arasından geçirdi. Geceden kalma makyajıyla iğrenç göründüğünün farkındaydı. Yataktan kendisini zorla kaldırdı ve banyoya doğru ilerledi. Eğer uyumaya devam ettiğinde rüyasının da devam edeceğini bilseydi, tekrardan uyumaya çalışırdı fakat bunu defalarca kez denemesine rağmen olmamıştı. Bu yüzden uyumak yerine duşa girmeyi tercih etti.

Duşta her zamankinden daha az zaman geçirdi. Leonard'ın şampuanını saçlarına iyice yedirdi ve duruladı. Sanırım üzerine yine Leonard'ın kıyafetlerinden giyecekti. Onun tişörtlerinden birisini daha aldı ve üzerine olacak en dar eşofmanı seçti. Yine de eşofman ona en az iki beden büyüktü. Saçlarını kurutmadan, hatta taramadan basit bir topuz yaptı ve aşağıya indi. Diğerleri çoktan uyanmıştı ve  masanın etrafında toplanmış bir şeyler konuşuyorlardı.

''Günaydın,'' dedi Elliott ona sırıtırken. ''Günaydın,'' diye cevap verdi.

''Biz de senin uyanmanı bekliyorduk,'' dedi Matthias. Aleksandra kaşlarını çatıp telefonundan saate baktığında henüz sekiz olduğunu gördü. Birçok insan için henüz çok erken olabilirdi ama Aleksandra onlarla yaşarken, en geç sabah beşte uyandıklarını öğrenmişti. Bu yüzden şaşırmadı.

''Bir şey mi oldu?''

''Dün gece anlattıklarından sonra mı?'' dedi Lauren alayla. ''Hayır, başka hiçbir şey olmadı.'' Aleksandra onu duymazlıktan gelip diğerlerine döndü. Neden bu şekilde davrandığı hakkında hiçbir fikri yoktu.  Elliott'un ona uzattığı kahveyi alırken minnettar gözlerle ona baktı. Şu anda ihtiyacı olan tek şey, her zamankinin aksine  sert bir kahveydi.

''Bize her şeyi anlatman gerekiyor,'' dedi Matthias. ''Tristan nasıl birisiydi? Yanlarında kimler vardı? Kaç kişilerdi?'' Matthias ardı ardına bir şeyler sormaya devam edecekti fakat Aleksandra kolunu ona doğru uzatarak susturdu.

''O kadarını bilmiyorum,'' dedi aceleyle. ''Brandon partiye sadece anne ve babasıyla geldi. Yanlarında başka hiç kimse yoktu. Bu yüzden kaç kişi olduklarını söylemem imkansız fakat nasıl birisi olduğunu tarif edebilirim.'' Aleksandra gözlerini kapattı ve onun her şeyini hatırlamaya çalıştı. ''Çok uzun boylu ve heybetli bir adamdı. İnsanların içinde onu görürseniz eğer hemen fark edeceğinizi düşünüyorum çünkü gerçekten dikkat çekiyordu. Ayrıca kırklı yaşlarının ortasında olmasına rağmen oldukça iyi görünüyordu. Beyaza çalan sarı saçları ve gök mavisi gözleri vardı.''

''Anlaşılan geçen yıllar onu hiç değiştirmemiş,'' dedi Lauren. ''Anlattığın kişi bizim tanıdığımız Tristan tanımına uyuyor.''

''Öğrenebileceğimiz her şeyi öğrendik,'' dedi Matthias. Yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı. "Ayrıca Lauren bugün Clanesse'ye dönüyor ve sen de kendi evine dönüyorsun." Aleksandra kaşlarını çattı ve konuşmak için dudaklarını araladığında Matthias onu susturdu. "Merak etme, Elliott ve ben güvenliğini sağlıyor olacağız."

"Merak ettiğim konu bu değil!" Aleksandra oturduğu yerden kalktı. Bağırmaya başladı.  "Onu bensiz öldüreceksiniz," dedi. "Söz vermiştiniz. Onunla konuşmadan Tristan'ı öldürmeyecektiniz!"

"Durum sandığından biraz daha karışık." Aleksandra sinirle Elliott'a döndü. "Hem Tristan'ı öldürmeye çalışıp, hem de seni koruyamayız Aleksandra. Ayrıca neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmiyoruz."

"Umurumda değil!" diye bağırdı Aleksandra. "Anlıyor musunuz? Umurumda değil! Ailemi neden öldürdüğünü öğrenmem gerekiyor." Sonlara doğru Aleksandra gözlerinin dolduğunu hissetti. Onları neden öldürdüğünü öğrenmeye ihtiyacı vardı...

Gölgeler PrensiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin