XXIII

314 43 3
                                    

Aleksandra gözlerini açtığında akşam olmuştu. Odasını sadece dışarıdan gelen elektrik direğinin ışıkları aydınlatıyordu. Leonard yoktu. Gitmişti. Ona kızmaya hakkı yoktu. Birlikte geçirecekleri tek bir gece istemişti ve istediğini almıştı. Yine de içindeki acıyı engelleyemiyordu. Gözlerini yatağının üzerinde, Leonard'ın yattığı yerde gezdirdi. Onun başını koyduğu yastığı alarak, kokladı. Kokusu hala üzerindeydi. Gözlerini kapatıp onu hala yanındaymış gibi hayal etmeye çalıştı... O an bir şey fark etti. Çalışma masanın üzerinde parıldayan bir şey gözünü almıştı. Yataktan kalkıp çalışma masasına doğru ilerledi ve masanın üzerindeki kolyeyi gördü. Bu Leonard'ın kolyesiydi. Altında da bir mektup vardı. Aleksandra kolyeyi kenara bırakarak mektubu avuçlarının içine aldı.

''Benim güzel Aleksandram... Benim ülkemde yaşıyor olsaydık eğer ve ben, bir şövalye yerine normal birisi olsaydım eğer, sana bu mektuplardan binlercesini yazardım. Seni ne kadar çok sevdiğimden, ikimiz için kurduğum hayallerden, güzelliğinden bahsederdim. Belki sana bir şiir bile yazabilirdim... Seni deniz kenarına götürür, kendi ellerimle topladığım kirazlardan yedirirdim. Belki denize bile girerdik. Sana yüzmeyi öğretirdim. Açılırdık daha sonra. Çok ilerilere açılırdık. Kimsenin bizi göremeyeceği kadar uzaklara giderdik. Belki seni öperdim bile... Seni ne kadar çok sevdiğimi denizin içinde de haykırırdım duymayan kimse kalmasın diye, fakat olmadı... Şu an bu satırları yazarken seni izliyorum. Bana doğru dönmüşsün. Nefes aldıkça göğsünün inip kalkışını görüyorum. Dudakların hafif aralık... İsterdim ki her gece seni kollarımın arasına alarak, kulağına seni ne kadar çok sevdiğimi fısıldayarak uyutayım. Saçların yüzüme dolansın, kokun bana karışsın, tenin benim tenimle bir bütün olsun... Aleksandra, benim Aleksandra'm... Bu geceden sonra bir karar verdim. Kendi ülkeme geri dönene kadar bir daha senin yakınına gelmeyeceğim. Kafede, okulda ya da evinin etrafında beni görmeyeceksin. Senden sadece tek bir şey istiyorum; bu gece bana söz verdiğin gibi ağlamayacaksın. Beni hatırladığında, hayalinde hep bu geceki gibi canlanacağım. Bir de kendine ve sağlığına dikkat edeceksin. Mutlu olmanı istiyorum Aleksandra... Seni hep mutlu olarak hayal etmek istiyorum. Kahkahanın hep kulağımda çınlamasını ve bu kolyeyi hiçbir zaman boynundan çıkartmamanı istiyorum. Bu kolye benim sana olan aşkımın ispatı. Zamanı geldiğinde ne demek istediğimi anlayacaksın. Artık gitmek zorundayım. Bana verdiğin sözleri sakın unutma...
Leonard. ''

Aleksandra mektubu bitirdiğinde gözlerinden akan yaşlara engel olamadı. Mektubu göğsüne bastırıp derin bir nefes aldı ve tekrar tekrar defalarca kez okudu. En sonunda mektubu çekmeceye kaldırdı ve Leonard'ın kolyesini boynuna taktı. Son nefesini verene kadar o kolyeyi boynundan çıkartmayacaktı.

3 Ay Sonra

Aleksandra koşu bandından inerken, boynundaki havluyla yüzündeki terleri sildi. Yeniden spora başlamıştı. Leonard'ı en son görüşünün üzerinden üç ay geçmişti ve o zamandan bu yana çok şey değişmişti. Kilo almıştı ve vücudu artık daha güçlüydü. Saçlarını kestirmişti. Beline kadar gelen saçları artık omuzlarındaydı. Yüzü artık eskisinden daha az gülüyordu. Leonard'a mutlu olacağına dair söz vermişti ve bu sözü tutuyordu. Fakat onun olmadığı bir dünyada mutlu olmak... Aleksandra bunu yapamazdı. Ne zaman onu hatırlasa artık ağlamak yerine gülümsüyordu. O gittikten sonra ağlamayı bırakmıştı. Aynı kalan tek şey ise kabusları ve göz altlarındaki morluklardı. Uykusu eskisinden daha kötü bir haldeydi. Kullandığı ilaçlar bile onu uyutmaya yetmiyordu. Bu yüzden kendisini spora vermişti. Spor hocası olan Damien ondan memnundu fakat kendisine çok yüklendiğini düşünüyordu. Aleksandra'yı defalarca kez, kendisine bu kadar yüklenmeye devam ederse eğer bir yerlerini sakatlayacağına dair uyarmıştı fakat Aleksandra onu dinlemiyordu.

Kafasını sürekli meşgul etmesi gerekiyordu. Leonard'ı düşünmemek için başka şeylerle meşgul olması gerektiğini düşünüyordu fakat kendisi de içten içe biliyordu ki, onu düşünmediği tek bir an bile yoktu. Yürürken, koşarken ya da duşa girdiğinde boynunda hissettiği metalin soğukluğu bile onu hatırlaması için yeterliydi. Bundan şikayetçi değildi gerçi. Onu unutmak gibi bir niyeti yoktu, sadece saatlerce onu düşünmek istemiyordu. Onu çok özlemişti. Öyle özlemişti ki... Onu kabuslarında gördüğünde bile mutlu oluyordu artık.

Gölgeler PrensiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin