Kaya'nın sesiyle birlikte odasına girdim.
"Who are you talking with?" (Kiminle konuşuyorsun?).
Kucağındaki bilgisayarı göstererek beni cevapladı. "Arda ve Baran, gel. Sinem de bağlanmaya çalışıyor." Baran ile en son şarkı söylediğimiz gün yüz yüze bakmak beni gererken sakince Kaya'nın yatağında boş kalan yere oturdum ve kafamı omzuna doğru eğip bilgisayar ekranına baktım.
"Selam."
"Selam sarı şekerim, nasıl gidiyor İngiltere falan? Beni çok özledin değil mi? Biliyorum ben, itiraf etmene gerek yok, Baran kudurmasın."
"Ulan yanımda değilsin diye seni hiç dövmeyeceğimi mi sandın?"
"Ay bağlanabildim sonunda. Aa Güneş'im de burdaymış. Nasılsınız?"
"İyiyiz Sinem, sen?"
"Temizlik, misafirlik falan işte bende hep aynı."
"Ben de Uludağ'ın eteklerinde kayak yapıyorum ya sormadınız ama ben söyleyeyim."
"Görgüsüz herif." Baran'ın homurdanmasıyla gülüp konuşmaya başladım.
"Sen ne yapıyorsun Baran?"
"Sana kurban oluyorum."
"Hoşt, bas git." Kaya'nın bilgisayara yumruk atmaya çalışmasını zar zor engelleyip tekrar eski oturma düzenimize geldiğimizde gülmekten sandalyeden düşen Arda'yı görmemizle biz de daha deminki Kaya'nın sinirini boşverip gülmeye başlamıştık.
"Lan, kırdım galiba." Sendeleyerek ayağa kalkan Arda gülmemize sinirlenerek konuştu. "Gülmesenize lan, gitti kıymetli bir yerim." Biz hala susmadan gülerken çalan kapı ziliyle gülerek yerimden kalktım ve ardından odadan çıkıp evin kapısına doğru koşturmaya başladım. Kapıyı açmamla gülen David'i görmem bir oldu.
"Hi, we have no time. Let's go!" (Selam, hiç zamanımız yok. Hadi gidelim.).
"Where will we go?" (Nereye gideceğiz?).
"Suprise. Tell Kaya, or whatever I'll tell him." (Sürpriz. Kaya'ya söyle veya boşver ben söylerim.). Hızla Kaya'nın odasına ilerleyen ve kendini daha demin benim oturduğum boşluğa atan David bilgisayardakileri sonradan fark etmesiyle kendini hiç bozmadan, gülerek ve el sallayarak konuştu.
"Hi, I'm David." (Selam, ben David.). İşin uzayacağını düşündüğümden Kaya'nın diğer yanındaki boşluğa oturup kafamı omzuna yasladım.
"Ne diyor lan bu değişik?"
"Arda mal mısın? O kadar da İngilizcemiz var. Hi, I'm Sinem. I'm seventeen years old. Thank you so much, sit down." (Merhaba ben Sinem. 17 yaşındayım. Teşekkür ederim, oturun.).
"Hi aslanım hi." Baran'ın söylediğinden sonra kaşlarını çatarak bize dönen David cümleden anlamadığı kelimeyi seçip sordu. "Aslağım?"
"Never mind." (Boşver.).
"I'm Kaya and Pietra's friend and we have to go somewhere. Is it okay if I'll take them with me?" (Ben Kaya ve Pietra'nın arkadaşıyım ve bir yere gitmemiz gerekiyor. Onları alsam( buradan götürsem anlamında) sorun olur mu?).
"Sanki anlıyormuşuz gibi bir şeyler anlatmasına bayıldım. Ee sonra ne olmuş?" Arda dirseklerini masaya yaslayıp bilgisayara biraz daha yaklaştı.
"Bir yere gidecekmişiz de sonra konuşsak olur mu?"
"Nereye gidecekmişsiniz?" Baran'ın kaşınır gibi Kaya'ya sorduğu soruyla benim bildiğimi düşünerek bana döndü.
"Bilmiyorum bana da söylemedi, sürpriz dedi."
"Rabbim beni sınıyorsun ya." dedikten hemen sonra bilgisayarını kapatan Baran ile gülmeye başlayan Sinem ve Arda da el sallayıp Baran ile dalga geçerek çıkınca biz de bilgisayarı kapatıp ayaklanmıştık.
"I like them, especially the girl, she's beautiful but she said sit down to me, I don't understand why. (Onları sevdim, özellikle kızı, güzel ama bana otur dedi neden dediğini anlamadım.). Ben David'in dediğini gülüp nedenini açıklarken Kaya'nın gerilmesi dikkatimi çekmişti ama hiç bozmadan David ile konuşmaya devam ettim. Artık ertelemeden öğrenmem gereken bir şey vardı.
Kitapta olay olarak görmek istedikleriniz neler? İsterseniz uçağı hala düşürebilirim djzkksxkks. Vote ve yorum yapmayı unutmayınnn.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İngiltere Prensesi | Yarı Texting [Tamamlandı.]
Truyện NgắnBilinmeyen Numara: Ferman Akgül bir şarkı sözünde diyor ki ara sıra uğra kalbime, Bilinmeyen Numara: Ama sen benim kalbimden çıkmak bilmiyorsun. [Tamamlandı.]