0.8

1.5K 90 30
                                    


"Kaya, uyan hadi."

"5 more minutes."(5 dakika daha.).

"Lunch time, let's go!" (Öğlen yemeği zamanı, hadi gidelim.).

"Güneş."

"Hadi, kalk. Sürekli uyuyorsun son zamanlarda." Kafasını kaldırıp bomboş sınıfa baktı.

"Antrenmanlar yorucu geçiyor, üstüne okul falan derken."

"Yemeğe inelim hadi."

"Sen yemedin mi?"

"Seni bekledim." Ayağa kalkıp elini bana uzattı, elini tutup sıradan kalktım ve birlikte sınıftan çıktık. Bodrum kattaki yemekhaneye inerken ikimiz de sessizdik. İlk önce tepsi alıp yemeklerimizi aldık, ardından da boş bir masa bulup oturduk.

"Hafta sonu dışarı çıkacağız, istersen sen de gel." Kafasını olumsuz anlamda sallayınca ısrar etmek yerine yemeğime geri döndüm.

Daha yarısını bile bitirmemişken doygunluk hissiyle tepsimi Kaya'nın önüne ittim. Kaşlarını kaldırarak bana baktı.

"I'm full." (Doydum.).

"You haven't eaten anything." (Hiçbir şey yememişsin.).

"Believe me, I'm full." ( İnan bana, doydum.). Birkaç kere daha emin olmak için bana bakıp en sonunda benim yemeğimi yemeye başladı. Okuldaki yemeklerin ona yetmesini asla beklemezdim zaten, sporcu olduğu için normalden çok yiyordu. O yemeğini bitirene kadar etrafı izledim, yemeğini bitirince de tepsilerimizi kaldırıp bahçeye çıktık. Bir banka oturup sessizce ikimiz de etrafı izlemeye başladık.

"Biri yazıyor bana."

"Efendim?"

"Bilinmeyen numara, I don't know who is he." (Kim olduğunu bilmiyorum.).

"Ne demek bilmiyorum?"

"Beni seviyormuş, öyle dedi." Mümkünmüş gibi kaşlarını daha çok çattı.

"Herkese güvenmemen gerektiğini söylemiştim."

"Biliyorum, istersen mesajları okuyabilirsin." Avucunu açıp elini bana doğru uzatınca sweatshirtümün cebinden telefonumu çıkarıp verdim. Tüm mesajlarımızı okuyunca gülümseyerek telefonu bana geri uzattı.

"En azından etrafındaki sahteliği anlayan biri daha var."

"Efendim?"

"Alev, Ezel ve diğerlerinden bahsediyorum, sahteler."

"We talked about my friends, and I remember that I said they're not fake, they're my friends." (Arkadaşlarım hakkında konuşmuştuk, onlar sahte değil, benim arkadaşım dediğimi hatırlıyorum.). Hızla banktan kalkıp sınıfıma doğru sinirli sinirli ilerlerken arkamdan bana seslendiğini duyuyordum.

"Pietra, Pietra, wait!" (Pietra, Pietra, bekle!). Onu dinlemeden sınıfıma girip sırama oturdum sanki buraya gelemeyecekmiş gibi. Yanımdaki Alev'in yerine oturup kafasını eğerek bana baktı.

"I'm sorry." (Özür dilerim.).

"Şu an konuşmak istemiyorum."

"Güneş..."

"Güneş gelsene, bahçede oturacağız." Sınıf kapısından sarkan Cem ile kırgınca Kaya'ya bakıp ayağa kalktım ve Cem'in yanına ilerledim. Cem kolunu omzuma atıp eğlenceli sesiyle saçma sapan konulardan konuşmaya başladı.

"İşte, Nabizade Nazım da böyle yazmış Karabibik'i."

"Hı?"

"Sen neden beni dinlemiyorsun kız?" Bahçedeki masalı bankta oturan üçlünün yanına otururken Cem'in sorduğu soruyla diğer üçlü da somurtmuş bana baktılar.

İngiltere Prensesi | Yarı Texting  [Tamamlandı.]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin