1.6

1.3K 78 82
                                    

Dikiş atıldığından dolayı morarmış ve hafif şişmiş gözümle kantindeki masaya oturdum.

"Günaydıınn."

"Ayy ne olmuş böyle sana?" Alev'in tepkisiyle gülerek omuz silktim.

"Ağzın yüzün kaymış, Güneş." Ezel de konuşunca Cem de olaya atlamıştı.

"Kız, böyle de çok güzelsin bakma sen şunlara." diyip öpücük atınca Batu mahçupça bakmaya başladı.

"Civciv, gerçekten çok özür dilerim, bir nevi benim hatam."

"Kanka direkt senin hatan, çocuğun kafasını mı hedef aldın ne yaptın? Normalde bu kadar güzel atamazdın valla."

"Sorun değil, Batu. Geçti bitti işte."

"Olur mu öyle geçti bitti diye ya? Resmen dikişlik ettim seni, çok özür dilerim."

"Dediğim gibi, önemli değil."

"Aşkım, kız önemli değil diyor, hâlâ niye ısrar ediyorsun?"

"Önemli olduğu için olabilir mi Alev?"

"Önemli olsa Güneş zaten söylerdi, değil mi Güneş?"

"Hıhım."

"Bak gördün mü?"

"Kız civciv, dün o kadar konuştuk grupta, özelden de yazdım sana, aradım da, neden dönmedin hiç?"

"Başım ağrıyordu, hastaneden döndükten sonra direkt uyudum. Sabah gördüm mesajlarınızı ama okulda görüşürüz diye cevap yazmadım."

"Tabi ağrır kızım başın, bu ikisi başını cart diye ikiye ayırdı resmen."

"Neyse, ben sınıfa gidiyorum." diyerek yerimden kalkmamla hepsi neden olduğunu anlamadığından garipçe bana bakmaya başladılar.

"Çok gürültülü burası, başım ağrıdı." diye kendimi açıklayıp adımlarımı hızla sınıfa yönlendirdim.

Sınıfa girdiğimde Kaya'yı görmememle omuzlarımı düşürdüm. Sırama geçip oturacakken masamın üzerindeki plastik taç ile anlamsızca tacı elime alıp bakmaya başladım.

"Şey, ben dün için gerçekten nasıl özür dilemem gerek bilemiyorum, resmen hastanelik etti kalın kafam seni."

"Sorun değil, Baran."

"Hayır, sorun. Sana özür hediyesi olarak bir şey almak istedim ama bilemedim nelerden hoşlanırsın diye. Ben de okuldaki lakabına uygun olacak bir şey aldım." Elimdeki tacı alıp kafama yerleştirince gülümsedi, ben de bulunduğum duruma gülümsedim.

"İşte şimdi tam İngiltere prensesi oldun."

"Mor gözümle mi?"

"Hatta dikişlerinle bile."

"Teşekkür ederim ama gerçekten sorun değildi, bilerek bana kafa atmadın ya sonuçta."

"Sonuçta benim kafam kaşının bu halde olmasının nedeni."

"Neyse, çıkmaza giriyoruz bunu konuşunca ama dediğim gibi lütfen suçlama kendini."

"Peki, gideyim ben o zaman."

"Peki, sonra görüşürüz."

Geri geri yürüyerek el sallarken sınıfa giren Kaya ile çarpışması kesinlike yine kaderin cilvesi olmalıydı.

"Kardeşim bitti beni mi sakatlayacaksın şimdi?"

"Ehehehehe." Yapmacık kahkahasıyla Baran bir bana bir Kaya'ya bakmaya başladıktan 15 saniye sonra hızlı adımlarla, hiçbir şey demeden sınıftan çıkıp gitti.

"Neden gelmiş bu, kafandaki ne?"

"Özür hediyesi olarak getirmiş." Kaya göz devirerek sırasına geçince ben de önündeki sırama geçip oturdum ve ona doğru döndüm.

"Çıkışta ben de geleyim mi senle antrenmana?"

"Gel istersen."

"Ya Kaya biz de gelelim mi?" Birden Kaya'nın yanına oturan ve elini Kaya'nın koluna koyan Ezel ile yanıma da Alev oturup konuşmuştu. "Evet ya, bize de bir değişiklik olur."

Benim masamda bana doğru oturan Cem de onayladı. "Kaya'yı yüzerken görmek mi? Sübhanallah."

Batu da Alev'in arkasına oturdu, Alev sırtını Batu'nun dizlerine yaslayıp Batu'nun kollarını omuzlarından aşağı sarkıttı.

Kaya ne demesi gerektiğini bilemediğini belli eden suratıyla bana dönünce omuz silktim. Eh, ne zararı olurdu ki?

Kaya, bizi umursamadan soyunma odasına doğru ilerlediğinde biz de beşimiz tribünlerdeki oturulan yerlere geçmiştik.

"Bir insan her gün okuldan sonra isteyerek spora gelebilir mi ya?" Cem'in sorduğu soruyla onu onayladım.

"Asla bırakamadığı şey bu sanırım." Bir yanımda Cem, bir yanımda Batu, Batu'nun yanında Alev ve onun yanında Ezel oturuyorduk.

"Kaya, antrenmana başlayana kadar dedikodu yapacağız bizi rahatsız etmeyin." Ezel'in bize doğru konuşmasıyla ikisi de birbirlerine dönüp anında konuşmaya başlamışlardı.

"Ben, su alıp geliyorum. Bir şey ister misiniz?" Cem'in de bize yönelik sorduğu soruyla bu sefer de dikkatimi ona verdim.

"Hayır, teşekkürler."

"Sağol kanka." Cem de yanımızdan ayrılınca büyük olimpik havuzu izlemeye başladım.

"Güneş, kaşın nasıl, acıyor mu?"

"Ağrı kesici içiyorum, acımıyor ondan."

"Ben cidden çok özür dilerim senden, canını yakmayı hiç istemezdim."

Gülümseyerek konuştum. "Önemli değil Batu, isteyerek yaptığın bir şey değildi."

Elini kaşımın üzerindeki bandajda gezdirip yüzünü buruşturdu. "Hafta sonu telafi edeceğim, söz."

"Sevgilim." Batu'yu kendine çevirip omzuna yaslanan Alev ile sohbetimiz de kesilmiş oldu. Zaten Kaya da havuzun başına gelmiş ve balıklama atlayarak çalışmaya başlamıştı.

"Senin ızbandut ikiz de maşallah, bir kulacı boyum kadar." Cem'in beni dürterek söylediği şeyle gülümsedim. Izbandut ama minnoş ikizimden gözlerimi ayırıp Alev ve Ezel'in yanına gittim.

"Kızlar, size bir şey söylemek istiyorum." diyerek de konuya girdim. İkisinin de meraklı gözleri bana döndüğünde konuşmaya devam ettim.

"Biri yazıyor bana, bilinmeyen numaradan. Beni sevdiğini söyledi."

"Sen de inandın mı?" Alev'in alaylı sesiyle omuzlarımı düşürdüm. Oysa ki beni sevdiğine gerçekten inanıyordum.

"Ah Güneş, seni bugüne kadar kimse sevmedi ki şimdi birdenbire neden biri gelip sana, seni seviyorum desin?"

Ezel de ona katıldığını belli edecek şekilde kafasını salladığında üzgünce arkama yaslandım. Şimdi bilinmeyen numara benimle dalga mı geçiyordu?

İngiltere Prensesi | Yarı Texting  [Tamamlandı.]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin