40 dakikalık matematik dersi sonunda zilin çalmasıyla Alev yine hızla ayaklanmıştı.
"Hadi Güneş, gidelim."
"Tamam, Kaya sen de gelsene."
"Yok, iyiyim ben böyle."
"Kaya hadi ya, biraz ortamın değişsin." Israrlarımı bırakmayacağımı anlayınca baygın gözleriyle ayaklanıp o da peşimize takılmıştı.
Kantinde yine diğerleri bizden önce gelmişti. Alev, Batu ve Ezel'in arasındaki boşluğa oturunca ben de Alev'in tam karşısına oturmuş yanıma da Kaya'yı oturtmuştum. Kaya ve Batu'nun karşı karşıya oturmaları çok iyi olmamıştı ama sorun çıkacağını sanmıyordum.
"Oo kimleri görüyoruz? Kaya Cirino Teodora. Siz gelir miydiniz buralara?" Kaya, Batu'ya cevap vermek yerine sadece bakınca kolunu dürttüm. Kaya, Batu'ya cevap vermek yerine dönüp benimle konuşmaya başladı.
"What do you want me to say?" (Ne söylememi istersin?)
"Be kind." (Kibar ol.)
"Ben hiç bu kadar ezilmemiştim." Cem'in neşeli çıkan sesiyle ona döndüm. Hızlı ve aksanlı konuştuğumuz için İngilizce'yi çat pat konuşan arkadaşlarımız bile bizi anlamıyordu. Eh, bizim de işimize geliyordu.
"Sahi siz evde nece konuşuyorsunuz?" Ezel'in sorusunu Kaya cevaplayınca ben susmuştum.
"İngilizce."
"Anneniz Türk değil mi ama, neden İngilizce konuşuyorsunuz ki?" Kaya bu soruya göz devirince bu sefer de hemen ben atlamıştım.
"Babam çok Türkçe bilmiyor."
"Bir şey soracağım ya, Pietra ve Cirino İngiliz ismi mi? Jack, Isabella falan olmuyor muydu İngiliz isimleri?"
"Her derdiniz bitti bizim İngilizliğimize mi taktınız siz kafayı?" Kaya'nın sert çıkan sesiyle boğazımı temizledim ve Cem'in sorusunu yanıtladım.
"Pietra, İtalyanca kaya demek, Cirino da İtalyanca güneş demek. Babamın annesi İtalyan olduğu için İtalyanca isim koymuşlar."
"Yani ikinizin de yabancı isimleri, diğerinizin Türkçe ismi mi? Vay be sayın seyirciler." Cem'in hayrete düşen suratına bakıp gülümsedim.
"Sen nereye bakıyorsun?" Alev'in araya giren kızgın sesiyle bu sefer odak bizim üstümüzden kalkmış ve Batu ve Alev'e dönmüştü.
"Alev ne saçmalıyorsun?"
"Batu, sakın!" diyerek hışımla masadan kalkıp giden Alev'den sonra hepimiz Batu'nun da onun peşinden gideceğini düşünmüştük ama o masada kalmayı tercih etmişti.
"Gitsene abicim peşinden." Cem en sonunda herkesin istediği şeyi dile getirince Batu sandalyesini sakince geriye çekip kantinden çıktı.
"Ee Kaya, sen de takılsana bizimle, öyle sınıfta tek başına sıkılmıyor musun?" Ezel'in sorusuyla sanki masadan kavga etmek için ayrılan bir çift yokmuş gibi konu başka bir şeye dönmüştü.
"Burda daha çok sıkılıyorum."
"Ama abicim sen de masaya oturduğundan beri bizi göme göme bir hal oldun, yorulmuşsundur. Ne yanlışımızı gördün hem?"
"Umarım görmem bir yanlışınızı, yoksa sonu sizin için iyi olmaz. Ben sınıftayım." diyerek masadan kalkan Kaya ile birlikte hemen ben konuşmaya başladım.
"Kusura bakmayın cidden, normalde böyle soğuk değil ama neden böyle yapıyor anlamıyorum. Özür dilerim onun adına."
"Yok be civciv ne özürü, göbek bağınız bir kesilmedi ya."
"Şey, aslında bir kesildi."
"Of o anlamda mı dedik be kızım."
"Bence alışamadı bize ya ondan, alışsa kesin iyi anlaşırız."
"İsterse kendi alışır Ezel, ben zorlayamam ya alışması için."
"Ben gideyim de konuşayım Kaya ile." diyerek Ezel de masadan kalkınca şaşkınca Cem'e döndüm.
"Yediği laflar yetmedi mi, neden gidiyor yine?" Cem aklımdan geçeni lafa dökünce kafamı sallayarak onu onayladım.
"Neyse kız hadi bahçeye gidelim biz de, az kız keserim." Cem ile biz de masadan kalkıp kol kola bahçeye çıkıp bir banka oturduk. Oturduğumuz yer şans eseri Batu ve Alev'in tartıştığı yeri net olarak görüyordu.
"Bunlar neden parladı birden?" Cem kafamla işaret ettiğim yeri takip edince omuzlarını silkti.
"Bilmez misin her an kavga çıkarmaya çok meraklılar. Yine saçma sapan bir şeydir, boşver."
"Alev anlatır zaten bana."
"Aman anladık, en yakın arkadaşı sensin."
"Kıskanma kıskanma."
"Ne kıskanacağım seni?" Cevap vermek yerine gülerek omuzlarımı silktim.
"Onu bunu boşver de , senin ikizin Ezel'i parçalar mı? O omzularıyla kızın koluna dokunsa parçalanır gibi."
"Yok ya, parçalanmıyor. Öyle olsa ben şu an yaşamazdım zaten. Bir sefer beni helikopter pervanesi gibi yere paralel kaldırdı, döndürdü böyle havada, sonra da fırlattı beni yatağa."
"Caniye bak hele."
"Yok ya ben de hak ettim, uğurlu bonesini kestim önemli bir maçtan önce."
"Onun karşılığında da seni helikopter pervanesi mi yaptı?"
"Aynen öyle."
"O zaman yeni lakabın helikopter pervanesi olsun."
"Aman aman İngiltere prensesi bile daha iyi."
"Hay hay siz isteyin majesteleri." Yere diz çöküp elini bana uzatan Cem'i omuzlarından tutup zorla kaldırdım.
"Kalk şurdan, salak." Zil sesini duymasıyla kalkması bir oldu.
"Neyse hadi prensesi derse geç bırakmayalım, düş bakayım önüme İngiltere prensesi."
2 günde 5 bölüm attım dayanamayıp ndjdmdkd. Hikayeyi nasıl buldunuz şimdilik? Karakterler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sevdiniz mi? 🥺 Yorum ve voteları unutmayın, çok teşekkür ederimmm. 💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İngiltere Prensesi | Yarı Texting [Tamamlandı.]
Historia CortaBilinmeyen Numara: Ferman Akgül bir şarkı sözünde diyor ki ara sıra uğra kalbime, Bilinmeyen Numara: Ama sen benim kalbimden çıkmak bilmiyorsun. [Tamamlandı.]