♑︎III

248 25 17
                                    

●

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Dersim bittikten sonra ve Mark denen çocukla konuşmamızı tamamlar tamamlamaz doğrudan çalıştığım kafe-bara gitmiştim. Aşağı katında bir bar yukarısında da bir kafe vardı. İş bölümü yapıldığı için her ne kadar bar kısmında çalışmak istesem de benden daha huysuz bir patrona sahip olmak işlerime çomak sokmuştu. Garson açığı sadece üst katta olduğu için ben diğerleri ile birlikte kafe kısmında çalışıyordum. 

Dişlerimin arasına sıkıştırdığım kürdan ile ahşap kısma yaslanmış bir şekilde masaları süzüyordum. Herhangi bir şey olduğunda gidip ilgilenmem gerekiyordu ve oturmak yasak olduğu için ancak bir yerlere yaslanarak ayaklarıma giden yükün bir kısmını hafifletebiliyordum. 

Birden dişlerimin arasındaki kürdan çekip çıkarıldığında kaşlarımı çatarak yanımda dikilen kişiye baktım. Bu iş arkadaşın SeWook'tu. Maviye boyattığı saçlarını alnını açık bırakacak şekilde şekillendirmişti. Bu aralar kas çalıştığı için bu yağmurlu havaya rağmen sıfır kollu bir tişört giyinmişti ve kol kaslarını tepsi taşırken gerip duruyordu. Biraz da bana nispet yapar gibi bir hali vardı. Birkaç hafta önce bana çıkma teklifi etmişti ve onu reddetmem üzerine dön de kaybettiğine bir bak demenin farklı bir versiyonunu oynuyordu.

"Ne?" dedim baygın bakışlarımı ona çevirerek. Kürdanı çöpe attı. 

"Biraz daha böyle aylaklık yapmaya devam edersen kıçına tekmeyi yersin. Patron sana bakıyor." 

Dediği üzerine uyarılmış gibi kafamı çevirip tam on ikiden isabet ettirerek bir boğa gibi burnundan soluyarak buraya bakan patron bozuntusuyla göz göze geldim. "Aman sanki onun kokuşmuş işine çok ihtiyacım var da." diye homurdandım aksi bir sesle doğruldum ve SeWook'un tezgaha bıraktığı tepsiyi alıp üstünde yazan masa numarasına götürdüm. 

Çalıştığım kafe-bar oldukça işlek bir yerdeydi. Mekanın iç dizaynı olsun menü seçenekleri olsun ilgi çekici olduğu için kolay kolay masalar boşalmazdı. Bir de zengin ve kendilerini bir halt sanan kesim tarafından tercih edilince her gittiğim erkek olan bir masada numara isteyen sayısı da artıyordu. Müşteri memnuniyeti öncelikte olduğu için ayakları alışsın diye hiç kırmadan onların bir peçeteye yazdıkları numaraları alıp önlüğümün ön cebine sıkıştırıyordum. Mesai bitiminde ceplerim numara ile dolu oluyordu. Hepsini çöpe atıyordum. 

Dışarıdan bakılınca herhangi bir flört olayına girebilecek potansiyelde birine mi benziyordum? Benim her sabah aynada gördüğüm soluk surat ile onların gördüğü neydi acaba? Şahsi fikrimce ben kendimin şu anki hali ile bir ara sokakta karşılaşsam doğrudan yolumu değiştirirdim. Her an birine çakı çekip sökül paraları diyecek tip vardı. 

Belki de terapistim Bayan Kang'ın grup terapisi teklifini bir kez daha gözden geçirmem gerekiyordu. Hiç tanımadığım insanların dertlerini dinleyip içimi şişirmek buradan daha iyi görünmeye başlamıştı.  

Don't Wake Me Just YetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin