♑︎ XVI

152 21 10
                                    

Uyarı; minimum derecede şiddet sahnesi barındıran bir bölümdür. Etkilenenlerin o kısmı atlaması rica olunur.

İyi okumalar.

İyi okumalar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Tüm duygu durumları beynimizde gerçekleşse dahi bir şekilde en büyük acıyı kalbimizde hissederdik. En yaralayıcı, en unutulmaz acılar kalbimizin ortasında dallanır göğüs kafesini zehriyle bir sarmaşık gibi sarardı. 

Suji'nin ve ona önem veren diğerlerinin de o çökmüş hallerini gördükten sonra bir süre daha düşünüp durmuştum ama düşünmeyle pek de işleri ilerletmeyeceğime karar verdikten sonra da bırakmıştı. 

Öncelikli olarak gündemimde olan daha önemli olaylar vardı. Müzayede için bir elbise seçmeliydim ve bir de sürpriz yumurtadan çıkar gibi ortaya çıkan bir Lee GeoNu meselesi vardı. Artık karın ağrısı neyse benden uzakta gidermesini isteyecektim ama problemin asıl kaynağı bendim. Problemi ortadan kaldırmak için kaynağına yönelik çalışmak gerekiyordu. Aklında hangi şeytan işi varsa şu sıralar ayak altına dolaşmasa iyi ederdi.

Kampüse girdiğimde hava bugün fazla fazla kapalı ve soğuk olduğu için öğrenciler içeriyi işkal etmişti. Soğuk havaları pek sevmesem de kampüste nadir rastlanan bu dinginlik ve huzur ortamının tadını biraz daha çıkarabilmek için adımlarımı yavaşlattım. Benim yavaşlatmamla da önce burnumun ucuna sonra da art arda diğer her yere yağmur yağmaya başladı. Kendi şansıma söve söve durağanlaşmış adımlarımı harekete geçirdim. Bu kadar kısa sürede yağan yağmur beni sırılsıklam etmişti bile. Birkaç kişinin de koşar adım önümden geçip fakülte binasına girdiğini gördüm.   

Elimi yüzümü siper ettiğim sırada da üstüme kurşun gibi yağan yağmur dindi ve kulaklarıma boğuk yağmur damlalarının şemsiyeye çarparken çıkardığı sesler doldu. Kafamı kaldırıp baktığımda mavi bir şemsiyeye gözlerim çarptı hemen ardından da o şemsiyeyi tutan kişiye. 

Mark koştuğunu belli eder gibi nefes nefese aldığı soluklar ile bana yüzünde şapşal bir gülümseme ile bakarken öylece durmuştum. Onunla şu an bir şemsiyenin altında yağmurdan korunmaya çalışıyorduk ama bu çok yetersizdi. Üstümüze yağan yağmur kesilmiş olsa da yolun ortasında dikildiğimiz için yere çarpan su damlaları paçalarımıza doğru sıçrıyordu. 

"Bugün havanın tüm gün yağmurlu olduğunu duydum. Şemsiye almadın mı yanına?" 

Basit bir cümleydi kurduğu ama sesini duyunca boğazıma bir şeyler oturmuştu sanki. Onu öptükten sonra olan ilk yakınlaşmamızdı bu. Bedeni, onun yanında fazla sıska duran bedenime neredeyse çarpıyordu. Bu kötü hava koşullarına rağmen ondan bir anlık yayılan bu pozitif enerji dalgası günümü aydınlatmaya yetmişti. 

Saçları hafif nemlenmiş şekilde alnına dökülmüştü. Üstündeki deri ceket de bu damlalardan nasibini almıştı. Bir kulağında düşen kulaklık ile serseri bir izlenim veriyordu bana ama dün Suji'ye nasıl sarıldığını hatırlayınca bu düşünceden vazgeçtim. Mark herkes olamayacak kadar eşsizdi. 

Don't Wake Me Just YetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin