♑︎XXVII

169 22 13
                                    

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir insan kaç defa kırılabilir incinebilirdi? Artık bir daha olmaz dedikçe düşer durur ama bir başka düşüş için cesurca ayağa kalkardı. Daha kaç defa mutluymuş numarası yapacaktım? Yalanlarla gerçekleri bile ayırt edemediğim bu hayat içinde bana artık yer var mıydı?

Dersim bittikten sonra yapacak bir şeyim olmadığı için Depozone'a gitmeye karar verdim. Kampüste bana iğreti dolu bir şekilde dönen bakışlarla tüm gün boyunca uğraştığım için başım çatlayacak gibi ağrıyordu. Zaten tüm gün boyunca da çocukları da görmemiştim. Özellikle Suji'nin krizinden sonra da pek görmemiştim onları -daha doğrusu onlar beni. Uzaktan bakınca bile kafaları pek yerinde olmadığı açıktı ama Suji'nin kardeşinin rahatsızlığından ziyade ortamın havasını değiştiren başka bir şeyler olduğu da açıktı. Bunu sormak istesem de bir yanım yeterince özel hayatlarına burnumu soktuğumu söyleyerek susmamı tembihliyordu. Ben de ona uyuyordum. Anlatmak isteyen anlatırdı.

Çat kapı yerlerine gitmek benim için sorun teşkil etmese de Suji'nin dün geçirdiği krizden sonra ne durumda olduklarını bilmeden yerlerine uğramak pek mantıklı gelmiyordu. Üstelik Mark benim hakkımda -sadece Mark da değil- öğrenmemesi gereken bir şey öğrenmişti. Dün tüm bu olanlardan sonra pek bunun üstüne konuşacak fırsatımız olmada da dönüp dolaşıp hep aynı yere geleceğimizi içten içe biliyordum.

Benim hakkımda bazı gerçekleri öğrenmek istediği açıktı. Bunu doğrudan sormaktan çekinse de yaşananlardan sonra bir şeyleri yorumlayarak bir sonuca ulaşarak beni de bir sıkıntıdan kurtarmaya çalışıyordu, bunu anlayabiliyordum ama bir türlü ona istediği cevapları verebileceğimi de sanmıyordum. Kendimle ilgili ne anlatsam elimde parçalanıyordu. Soyadımın altında yatan omuzlarıma binmiş ağır yük mü yoksa bu ağır yük ile daha fazla mücadele etmek istemeyerek kendi sonumu kendi ellerimle mi getirmek üzere olduğumu mu anlatmalıydım? Her şekilde benden uzaklaşırdı ve bunu kesinlikle istemiyordum. Mark'a değer veriyordum ve bu inkar edebileceğim bir şey değildi.

DopeZone'nun arka girişinden içeri girdiğimde kapalı bir kapı beni karşıladı. Hala bir anahtarım olmadığı için kapıyı çalmak zorundaydım. Can sıkıntısı ile derin bir soluk bıraktığımda alnımdaki kaküller havalandı. Elimle onları düzeltirken bir yandan da ritmik bir şekilde kapıyı çaldım.

"Güzel melodi." Dedi kapıyı bir sırıtma ile açan Hyuck. "Bir şarkı mı yapsak bununla?"

Kaşlarımı kaldırdım. "Telif hakkını verecekseniz neden olmasın." diye konuştum ben de aynı eğlenir tavırla.

Geçmem için kapıyı açtığında başıyla da bir hareket yapmıştı.

İçeri girerken gözlerim otomatik olarak görmeyi umduğum kişiyi aradı ama Hyuck dışında kimse yoktu. "Ne yapıyorsun burada yalnız?" diye sordum ona dönerken. Gitarını alışını izledim. "Diğerleri nerede?"

Don't Wake Me Just YetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin