♑︎ XVIII

174 21 10
                                    

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Üç gün artı bir günlük dinlenmenin ardından destek almadan yürüyebilir hale gelmiştim. Aynadan kendimi ilk gördüğümde bir yabancıya bakıyor gibi hissettim. Sağ elmacık kemiğinde koca mor bir şişlik yavaş yavaş sarımsı yeşilimsi bir renge dönüyordu. Kaşımdaki açılma ufak bir dikiş ile kapatılmıştı. İzi kalacaktı. Dudağımın kenarında oluşmuş yara her konuştuğumda ya da güldüğümde açılıyordu ve bir türlü iyileşmiyordu. Yere düştüğüm için çenemde çizikler ve sıyrıklar oluşmuştu. Sızlasa da çok da dert edecek kadar büyük bir sızı değildi. Vücudumun geri kalanı bundan daha kötüydü. Karnımın çeşitli yerlerinde ve bacaklarımda morluklar mevcuttu. O iri kıyım şerefsizler isteseler organlarıma kolaylıkla zarar verebilirlerdi ama doku zedelenmesi yapmaktan ileri gitmemişlerdi. 

İlk güne göre daha iyiymiş yaralarım. Lucas beni ilk gördüğünde tanıyamamıştı bile. Yaraların iyileşmesi epey zaman alacak gibi göründüğü için insan içine bir süre daha çıkmayı düşünmüyordum. Bu yüzden bir süre daha Lucas'ın evini istila ediyordum. Lee Geonu şerefsizi ile baş etmenin bir yolunu buluncaya kadar en kolay bulunacak olan mini daireme gitmiyordum. Gangnam'daki yüksek güvenlikli daireye gitmeyi planlasam da, ısrarla hastaneye gitmeyi reddettiğim için ani bir baygınlık durumunda gözlerinin önünde kalmam konusunda ısrarcıydı ama bu ısrarı sadece bir gün kadar sürdü. 

O gece üstümde olan kıyafetleri yıkayıp kuruttuktan sonra Lucas'ın tişörtlerinden kurtulup kendi kıyafetlerime kavuşabilmiştim. Başkaları ile bir şeyler paylaşmaktan nefret ederdim. Her ne kadar temiz olsa da onun eşyası onundu ve benimki de bana aitti. Kıyafetlerimi giyindiğimde yaşadığım rahatlama tarif edilir gibi değildi. 

Ceketimin kapüşonunu kafama geçirip Lucas'ın somurtan suratına veda ettikten sonra gelen taksiyle evden ayrıldım. Adresi direkt diğer daireye vermiştim. İznim olmadığı sürece oraya kimse alınmazdı ve ailem dışında kimsenin de oradan haberi olmadığı için daha rahat ederdim. Annemi arayıp ona da aynı yalanı söyledikten sonra biraz olsun rahatlatabilmiştim. Kendime çok dikkat etmemi söyleyen uzun bir konuşma faslından sonra telefonu kapatabildiğimde neredeyse bir saat geçmişti. 

Taksi güvenlik kontrolünden geçtikten sonra rezidansın önünde durdu. Ücreti ödeyerek arabadan indim. Akşam karanlığı çöktüğü için kafamı kaldırıp yıldızları görmeyi bekledim ama şehrin en parlak kesiminde olduğum için gök simsiyah bir çarşaf gibi üstümüzde seriliydi.

Kartımı okutarak asansörle on yedinci kata çıktım. Aynı kart ile kapıyı açıp içeri girdiğimde ışıklar da otomatik olarak yanmıştı. Dairenin içi yeni kokuyordu. Karşıda bir şehir manzarası vardı. Trafik yoğunluğu buradan çok rahat görünse de bu kadar yüksekte ve ses yalıtımının iyi olduğu bir yerde zifiri bir sessizlik vardı. Diğer evde üst katta ya da alt kattan gelen sesler bazen sinir etse de bazen uzakta da olsa birilerinin varlığı iyi gelebiliyordu. 

Don't Wake Me Just YetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin