•
Bazen buzdan bir zemin üzerinde yürür gibi hissederdim. Çıplak ayaklarım kayamayacağım kadar can acıtıcı bir şekilde buza yapışır durur. Her adımda tehlikeli bir şekilde çatırdayan buzun sesi, korkup geri adım atmamı sağlamazdı.
Her şey de burada başlıyordu. Etkili bir korku hissedememek. Elde ettiğin bu hayatı sınırlarını zorlayarak yaşama istediği gözlerini kör edebilirdi de. Ama bu körlüğün uzun sürmesi son soluğunu kapına kadar getirirdi.
Mark'ı öpmek tahminimden daha farklı bir his uyandırmıştı içimde. Onun dudaklarından bulaşan tatlı bir tat damağımı yarıp geçtiğinde daha önce deneyimlediğim bir bağımlılığı hatırlatmıştı ve bu tehlikeliydi. Çok, çok hem de.
Geri çekildiğimde Mark dehşete düşmüş bir yüzle sürekli kırpıştırdığı iri gözleriyle bu yaptığımın gerçekliğini sorgular şekilde yüzüme bakıyordu. Bu hali içimde gülme isteği yaratmıştı ama sonrasında bu yaptığımın çok da etik olmadığını kendime hatırlatarak, onun bedeninden yayılan sıcaklığı hissedecek kadar yakın olan konumumuzu bozup bir adım geri çekildim.
Dudaklarını sıkıca birbirine bastırıp gözlerini kaçırdı ve bir süre etrafa bakındı sanki çok ilginç bir şeyi görmek ister gibi. Bu da bana fırsat verdi. Onun omzundan geriye kısa bir şekilde baktığımda gittiğini gördüm.
Az önce Suji bir gülümseme eşliğinde buraya, Mark'a, doğru geliyordu ama ben Mark'ı öptükten sonra gitmişti.
"Minaya ben-" dedi hala şaşkın bir sesle.
Başımı yavaş bir tavırla omzuma doğru düşürdükten sonra gözlerimi istekle ona diktim. Bana bakmasını istiyordum ama utangaç bir tavırla bakışlarını benim dışımda her yere değdirip duruyordu. Bir an, ufacık bir an onun baktığı yerlerden birinde olmak istedim. Belki o zaman bana kısacık da olsa bakardı. Ben de geceden parlak güzellikteki gözlerine rastlamanın keyfini sürerdim ama işte istediklerim pek beni istemiyordu. Şu an Mark'ın benden kilometrelerce uzağa kaçmak ister gibi çırpınması gibi.
Her şeyden öte bu davranışına alınmamıştım. Bir nevi beni reddetmişti ama bunun bilincinde olarak onu öpmüştüm zaten. Aslında buna pek bir öpüşme denmezdi. Gerçekten çok kısacık bir süre için dudaklarımız birbirine çarpmıştı ve ben hemen geri çekilmiştim.
"Bir şey demene gerek yok." dedim yumuşak bir sesle. "Suji'yi sevdiğini biliyorum."
İşte söylemiştim bir süredir aklımı oyalayan düşünceleri. İkisinin birbirinin yanında takındıkları hal ve tavırlar fazlasıyla arkadaşça görünse de gözlem yapmada ve elbette altıncı his olayında iyiydim diyebilirdim.
"Ne?" dedi dudakları açılırken afallayarak bana baktı. Gözler sonuna kadar açılmıştı ve arkasında her zaman bir şeyler sakladığını düşündüğüm gözlerinde elle tutulur cinsten bir korku mevcuttu. "Nasıl?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Wake Me Just Yet
Hayran KurguBana gelip elini uzattığında hiç düşünmeden tutunmuştum ona ve onun kırık kalbine. Konuşmadan bile anlardım ben onu. Ben onu ama o bir başkasını. Bazen aradığın o yuvayı bir başkasının gülüşünde de bulabilirdin. Ama bu bir rüyaysa bile beni henüz uy...