•
İnsan bir şeye değer verdi mi kendinde de büyük ödün verebilirdi. Bu bir şey olduğu gibi birisi de olabilirdi: Bir dost, yoldaş, bir sevgili... Ona sahip olduğun gibi onu kaybedebilirdin de. Kaybetmek kazanmaktan her zaman daha kolaydır. Bir bakmışsın elinde avucunda bir şey kalmamış, kalbinde büyük bir boşluk ile seni bırakıp gider. Bu gidişler geriye bir harabeden daha fazlasını bırakmaz. Bu gidişler ardında bir hayat bırakabilirdi.
Aldığımız o haberden sonra ne olduğunu takip edebilecek kadar net değildi hiçbir şey. NeoZone'dan nasıl çıkıp Mark'ın arabasına binerek hastanenin yolunu tuttuğumuzu bile hatırlamıyordum. Şimdi de Suji'nin kardeşinin tedavi gördüğü hastanenin ameliyat kapısının önünde bekliyorduk sessizce. Böyle bir şeyde ne denirdi bilmiyordum bile. Hangi söz acıyı dindirebilirdi? Hiçbir şey. Bazen sessizlik en büyük merhem olurdu.
Mark'ın yolda anlattığına göre Hyuck bu sabahtan beri yoktu ortalarda. Arada böyle sırra kadem basıp hiçbir şey olmamış gibi geri geldiği olduğu için kimse bu yokluğun üstüne durmamıştı ama bu akşam vakitlerinde Suji, kardeşini ziyarete geldiğinde tesadüfi bir şekilde Hyuck'un da hastaneye ambulans ile getirildiğini görür görmez, onunla beraber hastaneye gelmiş olan Renjun'a haber vermişti. Renjun da Mark'a tüm bildiklerini anlattıktan sonra hastanenin buz gibi koridorlarında ilk soluğu almıştık.
Hyuck'un durumu ilk öğrendiğimiz bilgilere göre çok kötü durumdaydı. İç kanama riski ile müdahale yapıldıktan sonra acil olarak ameliyata alınmıştı. Doktorun dediğine göre ciddi bir şekilde darp edilmişti ve iç organlarında kritik zedelenmeler vardı.
Buna sebep olan kişinin kim olduğu şimdilik bir muammaydı. Hyuck neredeyse cansız bir şekilde yolun ortasında bulunmuştu ve oradan geçenler ambulans çağırmıştı. Biraz daha geç kalınmış olunsaydı şimdi burada değil hastanenin başka bir yerinde de bekliyor olabilirdik ama bunu söylemek için de daha çok erkendi. Saatlerdir ameliyattaydı ve bu bilinmezlik bir çukur gibi hepimizi içine çekiyordu.
Yerin buz gibi olmasını umursamadan sırtımı duvara yaslayarak yere oturdum. Bacaklarımı kendime çekerek kollarımı etrafıma sardığımda hastane kokusunda ne kadar nefret ettiğimi kendime bir kez daha hatırlatmıştım. Geçtiğimiz üç aylık yazın çoğunu Japonya'da geçirmiştim ve kullandığım yüksek doz uyuşturucudan dolayı bir nevi ölümden dönmüştüm. Orada geçirdiğim süreyi tekrar zihnimde canlandırıcınca bileklerim kaşındı. İki bileğimde de çeşitli bileklikler vardı. Kıyafetlerimle uyumsuz olsalar da onları hiç çıkarmazdım. Güzel oldukları için değil hepimizin saklamak istediği bir şeyleri olduğu için.
Ve hatırlayamamanın ürpertici soğukluğunu bir kez daha ensemde gezinirken hissettim. Takıldığım kişilerin tekin olmadığını biliyordum ama hiç madde kullandığımı hatırlamıyordum. Neden o kadar madde almıştım, neden intihara kalkışmıştım bilmiyordum. O kadar yüksek dozdan sonra elbette bir hasar bırakmıştı bende. Bu da hafızamdan çalmıştı. Doktorlar travmadan dolayı kısmi hafıza kaybı yaşadığımı söylüyordu ama bunca ay olmuştu oradaki boşluk hala yerinden kıpırdamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Wake Me Just Yet
FanfictionBana gelip elini uzattığında hiç düşünmeden tutunmuştum ona ve onun kırık kalbine. Konuşmadan bile anlardım ben onu. Ben onu ama o bir başkasını. Bazen aradığın o yuvayı bir başkasının gülüşünde de bulabilirdin. Ama bu bir rüyaysa bile beni henüz uy...