♑︎I

811 30 11
                                    

●

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hayatımın tamamını bir bekleme eylemi ile gerçekleştirmiştim. Sürekli bir şeyler yapmış, çok konuşmuş, çok da gülmüştüm ama her akşam eve döndüğümde tüm gün, çok uzakta kalmış bir ada parçası gibi gitgide silinmişti hafızamdan.

"Nasıl geçiyor son günlerin?" diye sordu o nahif ses bir kez daha. Bu ikinci soruşuydu ve odanın içindeki sarkaçlı saatten yükselen sese o kadar odaklanmıştım ki hafif boğazını temizleyip sorusunu yenilemesiyle bulunduğumuz ana çekip çıkarmıştı beni.

Gözlerim dalgınca takıldıkları sarkaçlı saatten Bayan Kang ChangHwan'a döndü. Orta yaşlarda oldukça dinç görünen son birkaç aydır terapistliğimi yapan Bayan Kang yüzünde ufak bir gülümseme ile bana bakıyordu. Siyah kemik gözlüklerinin ardında bir cam gibi parlayan sürekli taktığı yeşil renkli lensli gözleri bana odaklanmıştı. Benim rahat oturuşumun aksine o biraz öne doğru eğilmiş, kahverengi maun masasına beyaz şifon gömleğinin sardığı dirseklerini yaslamıştı. Parmaklarının arasında baş kısmında adının baş harflerinin altın bir işleme ile yazıldığı kalemini tutuyordu. Her geldiğimde ona anlattığım iki üç cümleden kendinde çıkardıklarını yazdığı beyaz sayfalı not defteri önünde açıktı.

Ferah bir dizayna sahip odasının içini o konuşuncaya kadar hemen karşımdaki duvara yaslı olan sarkaçlı saatin tik takları dolduruyordu. Sorusu kulaklarımdan içeri girdiğinde beyin kıvrımlarımda söylediklerini analiz ettim ve sorusunun cevabını düşündükten sonra cevap vermek için kırmızı ruj yedirdiğim dudaklarımı araladım. Öncelikle bir nefes bıraktım. "Dün ile aynı. Ondan önceki gün ile de ve inanılır gibi değil bir hafta önceki ile de aynı." dedim konuşurken takındığım o ağır aksak konuşma tarzıyla. Kelimler dudaklarımın arasından uyuşuk bir edayla çıkıyordu ve yavaş konuşma biçimim çoğu zaman karşımdaki kişiyi sinir etmeye yetiyordu. Ama Bayan Kang şu ana kadar edindiğim en sabırlı dinleyiciydi. "Bana dediğiniz şeyleri yapıyorum. Kısaca sıkıcı."

"Bunlar senin için bir zorunluluk gibi mi geliyor?" diye sordu ince yapılı kaşlarını hafifçe çatarak.

Düşünür gibi bir mırıltı çıkardım. Bacak bacak üstüne atmıştım. Bacaklarımı indirdikten sonra odada gözlerimi gezdirirken hemen önündeki sehpada duran kaseyi dolduran kırmızı-sarı çikolata paketlerine uzanıp bir tane aldım ve gürültüyle açarak ağzıma attım. Bu çikolataların tadı gerçekten güzeldi. Buraya ilk geldiğimde tadını beğendiğim için çıkışta bir marketten aynılarını almıştım ama buradakilerle aynı etkiyi yaratmamıştı nedense. Buraya her geldiğimde de Bayan Kang sevdiğimi bildiği için bu kaseyi asla boş bulundurmazdı.

"Daha eğlenceli bir şeyler olsaydı zorunluluk gibi görmezdim." diye mırıldandım.

Tek kaşını cevabımdan hoşlanmadığını belli eder gibi kaldırdı. "Senin eğlence anlayışlarını gayet iyi biliyoruz ve buraya yeni yol edinmek için geliyorsun."

Don't Wake Me Just YetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin