●
Her şey bir anlıktı. En iyi hale gelmesi ya da bir felakete dönüşmesi sadece bir göz açıp kapayışa sığardı. İnsanı insan yapan yegane özelliği tüm o duygulara sahip olmaksa benim de felaketimi getiren bir an gözlerimi kapatmamla başlamıştı. Tekrar açtığımda benden bir şey kalmadığını fark etmem ile geriye kalan o yıkıntıların arasında sıkışıp kalmıştım.
Kendimi bunca zaman derin bir uykuda gibi hissediyordum. Çevremde ne olup bittiğini bile anlayamıyordum. Her şey çok bulanıktı, silik ve anlamsızdı. Sonra güçlü bir sarsıntı ile karşılaşmıştım. Beni o derin uykudan çekip çıkaran da bu olmuştu.
O sabah her zaman olduğundan biraz daha istekli kalkmıştım. Kahvaltı yapmak ile pek aram olmadığı için ayak üstü bir şeyler atıştırmıştım. Dolabımdan bir etek ve crop çıkardıktan sonra altına file çoraplarımla klasik giysi kombinlerimden birini yapmıştım. Bileğimin biraz üstünde biten bağcıklı botlarımı da giyindikten sonra üst olarak hazır olduğuma kanaat getirdim. Saçlarımı çıkmadan önce gelişi güzel bir şekilde hallettikten sonra ceketimi ve çantamı alarak bir oda bir salondan oluşan mini evimi terk etmiştim.
Dersimin olmadığı bir günde ilk defa bu kadar erken kalkmıştım. Esneyerek elim ağzıma kapattım ve bahçe duvarındaki demir boruya kilitlediğim bisikletime bir göz attım. Etek giyinmiştim. Sürmemem daha iyi olurdu ama pilili eteğimin bana bir zorluk çıkarmayacağını düşünerek sıkış tıkış otobüse binmek yerine bisikletime atladım.
Geçen günlerde yanıma oturan bir ihtiyar yol önünde akmasına rağmen suratıma doğru bakıp durmuş arada bir arsız bakışlarını göğüslerime ve şortumun açıkta bıraktığı bacaklarıma yönlendirmişti. En başta şaşı olduğunu düşünsem de kocaman koltukta git gide yanıma yaklaşıp beni cam ile kendi arasına sıkıştırınca işin seyri değişmişti. Bir anlık öfke patlaması ile genelde sakin olan sinirlerim şaha kalkmıştı ve pek güzel haddini bildirmiştim ama adamın altta kalmak istemeyen pişkin yanı açığa çıkınca büyük bir tartışma çıkmıştı. Sonradan araya kalabalık girince bir şekilde oradan bir katil olmadan ayrılmayı başarmıştım.
Çantamı çapraz taktıktan sonra yola çıkmıştım. Hava bugün biraz daha güzeldi. Karabulutların arasında arada bir göz kırpan Güneş gözlerimi alıyordu.
Bisikleti tek elle dengeye aldıktan sonra telefonumu çıkardım ve bir üst sınıflardan olan ve ne ara telefonuma numarasını kaydettiğini bilmediğim pezevenk YongHo'yu aradım. O çocuğun fakültede yavşamadığı kız kalmamıştı ve aynı zamanda okulun tüm dedikodu ağı ondan geçtiği için telefonumda numarası olması ilk defa işime yaramıştı. Eh, geçen sene hazırlık dönemin de birkaç muhabbetimiz olmuştu ama her konuştuğunu yatağa atmak ile ilgilendiği için benden yüz bulamayınca iletişimi kesmişti.
"Ishizaki Minaya. Sen beni arar mıydın ya?" diye söylendi açar açmaz. Onu bunca zamandır ilk defa arıyordum. Daha önce birkaç mesaj atıp konuşmaya çalışmıştı ama atakları geri dönüşsüz kalınca rotasını başka birilerine çevirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Wake Me Just Yet
FanfictionBana gelip elini uzattığında hiç düşünmeden tutunmuştum ona ve onun kırık kalbine. Konuşmadan bile anlardım ben onu. Ben onu ama o bir başkasını. Bazen aradığın o yuvayı bir başkasının gülüşünde de bulabilirdin. Ama bu bir rüyaysa bile beni henüz uy...